25 Aralık 2009 Cuma

PKK Tokat saldırısını savundu

Share PKK'lı Duran Kalkan "Laftan anlamayanlara kendi dillerinden mesaj verdik" dedi.

Terör örgütü PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Duran Kalkan, 7 askerin şehit olduğu, kimi çevrelerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yıkmaya çalıştığı ve PKK’nın üstlendiği Tokat saldırısına ilişkin "Bu eylem mücadelenin bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Lâftan anlamayanlara kendi anladıkları dilden mesaj verilmiştir. Bu bir uyarıdır, mesajdır" dedi.

-DURAN KALKAN: KOMPLO, PROVOKASYON DEMEK BOŞ, AKP HİLE İÇİNDE- Kalkan, ANF’ye yaptığı açıklamada, PKK’nın gerçekleştirdiği Tokat saldırısına ilişkin çok komplo, provokasyon gibi spekülatif değerlendirmeler yapıldığını, ancak bunların anlamsız ve boş değerlendirmeler olduğunu ifade ederek, "AKP’nin hile ve oyun içinde olması halkta, bütün hareketimizde, dört parçada ve yurtdışındaki örgütlerimizde gerçekten ölçülemez ve önü alınamaz bir öfkeye yol açtı. Öyle ki her taraftan bize baskılar geldi. Fedai eylem önerileri en üst düzeye çıktı. Herkes harekete geçmeye yöneldi. Yönetimimiz üzerinde çok ağır bir baskı oluşturdu. Tokat eylemi gibi birçok olay olabilirdi. Birçoğunun önünü aldık. Biraz daha planlı yaklaşılmasını sağladık. Bazı yerlerde de olaylar oldu. Sadece Tokat’ta olmadı. Mardin’de, Beşiri’de oldu, Zagros’ta oldu. Birçok yerde irili-ufaklı çatışmalar yaşandı. Tokat’taki de bunun bir parçasıdır, tamamen böyle bir süreçle bağlantılıdır. Herkes bunu böyle okumalı ve anlamalı" diye konuştu.

-"LAFTAN ANLAMAYANLARA KENDİ DİLLERİNDEN MESAJ VERİLMİŞTİR..."- Kalkan, Tokat eyleminin süreçten kopuk olmadığını savunarak şöyle dedi: "Peki, böyle bir eylem olmayacak da ne olacaktı? DTP kapatılacak, milletvekillerine siyaset yasağı getirilecek ama gerilla buna seyirci mi kalacak? Gençlik sessiz mi kalacak? Kalmadı. Kürt gençliği sokakta polisle o kadar çatışmaya girdi. Polise karşı silah olarak sadece taşları olan ve bunlarla karşı koyan Kürt gençliği yanında, bir de elinde silahı olan, askeri eğitim görmüş, daha da mevzilenmiş olan gerillanın neler yapabileceğini bir düşünün. O daha fazlasını yapabilirdi. Nitekim yapmak istiyordu da. Yönetim olarak biz bunu en aza çekmeye, daraltmaya çalıştık. Herkes böyle bilsin, böyle anlasın. Bu eylem mücadelenin bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Lâftan anlamayanlara kendi anladıkları dilden mesaj verilmiştir. Bu bir uyarıdır, mesajdır. Ondan öteye herhangi bir şey yoktur." "PKK zayıflığı nedeniyle, çırpınış halinde olduğu için Tokat’ta eylem yapmış", "PKK’ya katılımları durdurduk. Tokat’ta da can çekişmekte olduğu için böyle bir şeye başvurdu" yönünde değerlendirmeler yapıldığını anımsatan Kalkan, "Çırpınan, ölüm döşeğinde olan Tokat gibi bir yerde eylem yapabilir mi?" diye sordu. Kalkan, şöyle konuştu: "Katılım dursaydı gerilla nasıl Tokat’a kadar giderdi? Can çekişiyor olsaydı Tokat gibi bir yerde nasıl eylem yapabilirdi? Demek ki bu tür söylemler doğru değildir. Böyle düşünceler çok maksatlıdır. Kendini kandırmaya, toplumu aldatmaya dönüktür. Biz buradan öneriyoruz; Türkiye’nin aydını, siyasetçisi, düşünürü kendini kandırmaktan da, Türkiye toplumunu aldatmaya çalışmaktan da vazgeçsin, gerçekleri görsün, serinkanlı olsun, gerçekleri teslim etsin, buna uygun davransın. Doğru olan budur. Bu bakımdan bu tür olaylar öyle provokasyon ve komplo teorileriyle izah edilemez. Tamamen siyasi sürece bağlıdır. O siyasi sürecin bir gereği olarak öne çıkmıştır."

www.milliyet.com.tr

24 Aralık 2009 Perşembe

Bukadarına da pes!

Share

Osman Baydemir'den küfürlü cevap
Barış ve Demokrasi Partisi, gözaltına alınan belediye başkanları için eylem çağrısı yaptı. Baydemir ise küfürlü bir açıklama yaptı.

DİYARBAKIR Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından terör örgütü PKK'nın Türkiye yapılanması Kürdistan Topluluk Birliği'ne yönelik yapılan operasyon Barış ve Demokrasi Partisi'nde (BDP) düzenlenen basın açıklamasıyla protesto edildi. BDP'ye geçen Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, partilileri arasında `Şahin' ve `Güvercin' tanımı yapanlara tepki gösterirken, "Bunu söyleyenlere has...tir diyoruz. Kendi değerlerine ihanet eden tek Kürt politikacı bulamayacaksınız. Şeyh Sait ve Seyit Rıza ihanete uğradı. Ama ondan sonrakiler ihanete uğramadı, uğramayacaktır" dedi.

BDP binasında yapılan basın açıklamasına, kapatılan DTP'nin milletvekilleri Emine Ayna, Selahattin Demirtaş, Gülten Kışanak, Pervin Buldan, Ayla Akat Ata, Sabahat Tuncel, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, belediye başkanları ile yaklaşık 1000 kişi katıldı. Basın açıklamasını izleyenler sık sık PKK ve bölücübaşı Abdullah Öcalan lehine slogan atıldı.
Baydemir ağzını bozdu
video için tıklayın


İlk konuşmayı yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, aylardan bu yana bu ülkede, bu coğrafyada toplumun manipüle edilmeye, söz konusu bir projenin farklı gösterilerek halkın kandırılmaya çalışıldığını söyledi. Baydemir, şöyle dedi:

"TBMM'de, Cumhuriyet tarihinde ilk defa Kürt sorunu ve açılım tartışmaları yapıldı. Aradan 1 ay geçtikten sonra DTP tasfiye edildi. Milletvekillerinin üyelikleri düşürüldü. Dün de belediye başkanlarımız demokratik siyasette ısrar için BDP'ye geçti. Parlamento grubu umut kırıntısı da olsa umuda sahip çıkmak için `Sine- i Parlamento' kararı aldı. 16'sı belediye başkanımız, 80 kişi gözaltına alınarak tasfiye edilmek isteniyor."

Baydemir, dün geçtikleri BDP ambelindeki meşe ağacından söz ederek, meşe ağacı dallarının tüm Türkiye için umut olacağını söylediğini anlatırken şöyle konuştu:

"Başbakan ve kabine üyelerine sormak istiyorum, üslubumdan dolayı halkın affına sığınıyorum, meşe ağacının hangi dalı nerenize battı sayın hükümet?"

Hükümete seslenen Başkan Baydemir, "Tasfiye süreci böyle devam ederse gün gelecek elinizi uzatacağınız tek bir insan bulamayacaksınız. Yazıktır, günahtır bunu yapmayın. Kim demokrasi, barış, özgürlük ve birlikte yaşamak için cezaevine girmek gibi bedel ödemekten miskali zerre kadar korkarsa namerttir. Bizim endişemiz var. Endişemiz, 30 yıldır yaşanan savaş ve şiddetin bedelini çocuklarımıza geleceğimize, ödetmeme konusunda kaygılı ve endişeliyiz. Başka endişemiz de yoktur" dedi.

Başkan Baydemir, gözaltına alınan arkadaşlarının çiğnediği hukuk neyse bilerek ve isteyerek kendilerinin de onu çiğnediğini söyledi. Baydemir, "Bundan sonra da çiğnemeye devam edeceğiz. Ey hükümet ve ey devlet aklı. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bu kitle ve halkı sokaklara mı dökmeye çalışıyorsunuz?" diye devam etti. İki gün önce AK Parti'li milletvekilinin otomobilinin polis ekibi tarafından çevrilmesi nedeniyle `kıyametler koparıldığını' anlatan Baydemir, "16 belediye başkanı şu anda gözaltında. Bu mu halkın iradesine saygınız?" dedi.

Baydemir, gözaltına alınanların serbest bırakılması için yarın Diyarbakır Adliyesi önünde olacaklarını belirterek, "Ya bizi de alacaksınız, ya arkadaşlarımızı serbest bırakacaksınız. Saygın Türk halkı ve Kürt halkına söyleyeceklerim var. Buradan söylediğimiz son sözümüz değil. Lütfen akıllı davranın söz tükenmesin. Hem ulusal hem ulaslararası düzeyde arkadaşlarımız bırakılıncaya kadar, demokratik ve meşru düzlemde her hakkımızı kullanacağız" dedi.

AĞZINDAN KÜFÜR ÇIKTI

Baydemir, partilileri arasında `Şahin' ve `Güvercin' tanımı yapanları kasdederek, "Bunu söyleyenlere has..tir diyoruz. Kendi değerlerine ihanet eden tek Kürt politikacı bulamayacaksınız. Şeyh Sait ve Seyit Rıza ihanete uğradı. Ama ondan sonrakiler ihanete uğramadı, uğramayacaktır" diye konuştu.

Kapatılan DTP'nin Grup Başkan Vekili Gülten Kışanak, `hükümet ve devlet terörü' ile karşı karşıya olduklarını, bugün 2.5 milyon insanın oyunun devlet tarafından gözaltına alındığını önü sürdü. Kaşanak, şunları söyledi:

"Terörizmden bahsedenler, devlet terörüne baksınlar. Bu hukuk dışı baskının terörden ne farkı var. Eğer provakasyon arıyorlarsa, bunun gözaltı emrini verenlerde arayın, Ankara'da arayın. Bu halk büyük metanet ve sağduyu ile mücadelesini demokratik çerçevede sürdürmek için büyük bedeller ödedi. `İyi şeyler olacak' denildiği günden bu yana, nasıl bir devlet terörü uygulandığını görün. Bu sözden sonra gözaltılar başladı, partimiz kapatıldı, arkadaşlarımıza siyasi yasaklar verildi."

Kışanak, her şeye rağmen demokratik siyasetteki ısrarlarının kıymetinin bilinmesi gerektiğini öne sürerken, "Yarın bunu da bulamayabilirsiniz. Bugün direniş günüdür. Kürt halkının iradesini terörize edenlere karşı direniş günüdür. Halkımızı yanımızda görmek istiyoruz. Seçilmişler ve tüm halkımızla birlikte arkadaşlarımız serbest bırakılıncaya kadar meşru direniş içinde olacağız. AKP hükümetini uyarıyorum. Bize hikaye uydurmasınlar. Her birimiz aynı suçu işliyoruz. Bizi ya gözaltına alırlar, ya da arkadaşlarımızı serbest bırakırlar. Akıllarını başlarına toplaları çağrısında bulunuyorum. Bu halkın 2.5 milyon oyunu bu akşam gözaltına almaya gücünüz yetmez. Ya gereğini yapın, ya da bu halk size geri adım attırmayı bilir. Direnişimiz başarıya ulaşana kadar devam edecektir" diye konuştu.

"OHAL DÖNEMİNDE BİLE İHD ARANMADI"

İHD Diyarbakır Şubesi'nde yapılan arama ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, vahim bir tablo ile karşı karşıya kaldıklarını söyledi. DTP'nin kapatılması ardından operasyonun gerçekleşmiş olmasının kendilerini ciddi biçimde kaygılandırdığını belirten Aktar, şöyle dedi:

"Legal alan ve siyasal alanın boşaltılarak sanki çatışmaların bir yerde körüklenmesi isteniyor gibi. Bizim dileğimiz artık yargının siyasal alana müdahale etmekten vazgeçmesi. Barış sürecine de zarar verir diye düşünüyorum. Herkesin daha sağduyulu davranması gerektiğini düşünüyorum. Savcılık emriyle İHD şubesinin bütünün de arama yapıldı. Bazı belgelere el konuldu. Bilgisayarın hard disklerine el konuldu. Bu tabiki insan hakları alanında çalışan bir kuruluşa yönelik, OHAL koşullarında bile karşılaşmadığımız bir durum. OHAL koşullarında bile İHD aranmamıştı. Ama bu gün İHD Diyarbakır şubesinin aranması bile başlı başına vahim bir durum. Kaldı ki, İnsan Hakları Derneği'ne karşı yürütülen bir soruşturma değil."

Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, daha sonra adliye önünde baroya katıylı avukatlarla birlikte basın toplantısı düzenlendi. Gözaltıları hukuk dışı olarak niteleyen Aktar, "Bu hukuk dışı uygulamalara karşı, bugün itibarıyla itirazlarımızı sunmuş bulunmaktayız. İsteğimiz müvekkillerimizin meslektaşlarımızın bir an önce gözaltı işlemine son verilmesidir" dedi.

www.gazetevatan.com

23 Aralık 2009 Çarşamba

BDP binasını PKK'lı açtı

Share BDP binasının açılışını geçen ekim ayında Kandil Dağı'ndan Türkiye'ye gelen 34 PKK'lıdan M. Şerif Gençdağ yaptı.

BATMAN’da, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan DTP’nin yerine kurulan Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) İl Başkanlığı binasının açılışını, geçen ekim ayında Türkiye'ye gelen 34 PKK'lıdan Kandil Dağı’ndan gelen
M. Şerif Gençdağ, Belediye Başkanı Nejdet Atalay ile birlikte yaptı.

DTP’nin yerine kurulan BDP’nin Batman İl Başkanlığı binasının açılışı davul zurnalı törenle gerçekleştirildi. Atatürk Bulvarı üzerindeki binasının açılışına BDP Genel Başkan Yardımcısı M.Şerif Ekinci, Belediye Başkanı Nejdet Atalay, BDP İl Başkanı M. Şah Kaygusuz, ile Abdullah Öcealan’ın çağrısı ile Kandil Dağı’ndan gelen 8 PKK'lı arasında bulunan M.Şerif Gençdağ ile Mustafa Ayhan ve Mahmur Kampı'ndan gelen Nurettin Turgut ile yaklaşık 2 bin kişi katıldı.

BDP İl Başkanı M. Şah Kaygusuz, DTP’nin kapatılması için sözde aydınların Anayasa Mahkemesi’ni etkildiğini ileri sürdü. Kaygusuz, “Kürt partileri bir bir kapatılıyor. Bazı sol çevreler ve kısmen aydın olarak tanınan bazı şahsiyetlerin davanın sürdüğü bir esnada adeta kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne yol göstermişlerdir. Yaklaşık 2.5 milyon seçmeni parlamentodaki iradesi kapı dışarı edilmiştir. Bu ülkenin en yakıcı meselesi olan Kürt meselesinin bir an önce demokratik ve barışçıl bir şekilde çözülmesinden yana olan herkesin katkı sunmasını bekliyoruz” dedi.

BDP Genel Başkan Yardımcısı M. Şafi Ekinci, “Bu şiddet ve hak gaspına karşı gelişen Türkiye halklarının daha özgür, daha müreffeh bir yaşam vadi ortadayken, bu hak arama hareketinin terörize edilerek ülkemizin derin bir uçuruma doğru sürüklenmektedir” dedi.

Konuşmaların ardında il binasının açılış kurdelası, Kandil’den gelen PKK’lı grubun sözcüsü M.Şerif Gençdağ, Belediye Başkanı Nejdet Atalay ve BDP İl Bşkanı M.Şah Kaygusuz tarafından kesildi.

www.gazetevatan.com

20 Aralık 2009 Pazar

Öcalan da öyle istedi.

Share DTP'liler vazgeçti!
Türk: siyasete BDP'de devam edeceğiz. Öcalan da öyle istedi

Kapatılan DTP'nin 19 milletvekili, istifa etmekten vazgeçti. Siyasi yasaklı eski DTP lideri Ahmet Türk siyasete BDP'de devam edeceklerini açıklayarak, demokratik mücadele bizim için esastır dedi. Halkımız parlamentoda kalmamızı istedi diyen Türk 'Öcalan da parlamentodan ayrılmamamızı' istedi açıklamasında bulundu.

BDP tabelası asıldı

Kapatılan Demokratik Toplum Partisinin (DTP) eski genel merkez binasına, Barış ve Demokrasi Partisinin (BDP) tabelası asıldı.

DTP'nin kapatılması kararının ardından, Balgat'taki eski genel merkezden sökülen DTP tabelasının yerine, sarı zemin üzerine lacivert harflerle "Barış ve Demokrasi Partisi Genel Merkezi" tabelası takıldı.

BDP'nin amblemi meşe ağacından oluşuyor.

Parti görevlisi İhsan Gül, gazetecilerin soruları üzerine, 14 yıldır bu binada çalıştığını ve binanın 4 farklı partiye ev sahipliği yaptığını söyledi.

Gül, BDP'nin amblemindeki meşe ağacının "kalıcılık" anlamına geldiğini ifade etti.

12 Aralık 2009 Cumartesi

SEVMEK İÇİN, TANIMAK VE ANLAMAK GEREK

Share
 İşte;

Her gün geçtiği yolunun üzerindeki iğde ağacının kesildiğini görünce ağlayan,


-Çok sevdiği köpeği Foks öldüğünde matemini tutan,

-Yalova'da köşke zarar veren ağacın dalı kesilmesin diye köşkü kızaklarla kaydırtan,

-Savaş sonrası Çankaya'da ücretle çalıştırılan ve ayrılışlarında çantalarında Gazi markalı sigara çıktığı için görevli personel tarafından dövüldüklerini gördüğü Yunan esirlerinden  özür dileyerek sigara ve para ile onları uğurlayan,

-İçki içmeyen ve beş vakit namaz kılan Mareşal Fevzi Çakmak yemekte olacağı zaman masaya içki koydurmayıp limonata ile yetinen,

-Ramazanlarda Hafız Yaşar Okuyan'a, gündüzleri Hacı Bayram Veli ve Zincirlikuyu camilerinde şehitlerimizin ruhu için hatim okutan, akşamları da huzurunda okuttuğu sureleri derin bir hazla dinleyen,

-Ankaralılar tarafından kendisine hediye edilmek istenen Çankaya'daki evin tapu tescilini, 1.İnönü savaşını kazanan orduya bağışlanmak üzere M.S.B'ye yaptıran,

-Yurt gezilerinde, Kara Fatma, Satı Kadın gibi Kurtuluş Savaşı'nın kahraman Türk kadınlarını buldurup ellerini öpen, vefalı, şefkatli, merhametli, inançlı, saygılı, dürüst, yüreği sevgi dolu bir insan olan Atatürk.
 Her şeyimizi borçlu olduğumuz böyle bir Önder nasıl sevilmez ?
Onun; parasal yardım yaparken dahi, ne kadar zarif bir tutum sergilediğini Yaveri Muzaffer Kılıç'ın aşağıdaki anısı ne güzel anlatıyor.(1)

 "Bir gün Atatürk'le beraber Abidinpaşa'dan gelip Samanpazarı yoluyla Ulus'a geçiyorduk.
 O zamanlar Samanpazarı'nda bulunan üç beş dükkan dan birisi Ali Efendi isimli kitapçıya aitti. Kitapçı dükkanının kepenklerinde, nefis bir halı asılmış duruyordu. Harp yıllarının  sonu olduğundan hiçbir yerde, hele Ankara'da böyle güzel bir şey görmek pek şaşırtıcı olduğu için bu halı Atatürk'ün de dikkatini çekti. Hemen arabayı durdurup indik.

Beraberce dükkana yürüdük. Kitapçı Ata'yı görünce, "Buyurun Paşam" diyerek heyecanla bir Emri olup olmadığını sordu. Paşa da bu halıyı çok güzel bulduklarını ifade ettiler.
 Kitapçı;

 -Paşam, bu halı bir müşterimin. Paraya ihtiyacı olmuş, satılması için bana bıraktılar. Benimle bir ilgisi yok dedi.



 Atatürk, böyle güzel bir halının çok kıymetli olduğunu, bunu halı sahibinin nereden almış olabileceğini öğrenmek istediler. Kitapçı ezile büzüle;


 -Paşam, emanet koyan isminin söylenmemesini özellikle rica ettiler, müsaade ederseniz ismini söylemeyeyim dedi.


 Bu sefer Atatürk daha çok merak edip,

 -Çocuk, belki halıyı almak isteyeceğiz. Kimin ve kaça olduğunu öğrenmek isteriz dediler.

 Kitapçı; -Paşam 40 lira istemişlerdi deyip yine halı sahibinin ismini vermedi. Atatürk halı sahibini iyice merak edip ısrar edince de, kitapçı istemeyerek ve sıkılarak;


 -Abdülhalim Çelebi Hazretlerinin Paşam dedi.


 Abdülhalim Efendi, Mevlana sülalesinden gelmiş, Konya milletvekili olarak Meclis'te görev yapıyordu. Kapısı herkese daima açık, cömert, gayet güzel konuşan, Mevlevi kalpağı ile gezen,  akıllı, sevimli, hoş sohbet, özü sözü doğru bir kişiydi.


 Atatürk, bu cevabı alınca çok duygulandı ve bana dönerek dükkana 40 lira bırakmamı emretti.

 Hemen parayı bıraktım. Kitapçı halıyı koşarak indirip paket yapmaya koyuldu.


 Bu arada Atatürk, Abdülhalim Efendi'nin kişiliğinden övgüyle bahsederek;

 -"Abdülhalim Efendi, evde halısını satacak kadar parasız kalıyor ama, kapısını kimseye kapamıyor"diyerek onu övdü. Sonra da kitapçıya dönerek;

 -“Bana bak, halıyı biz alıyoruz. Fakat halıyı Abdülhalim Efendi'nin evine yollayınız, biz oradan aldırırız. Akşamüzeri de kendilerine bir kahve içmek için geleceğimizi söyleyiniz” dediler.
Kitapçı bu davranışa şaşırmış bize bakarken, arabaya binip uzaklaştık. Aynı akşam Abdülhalim Efendi'nin evine gittik. Kendisi bizi avlu kapısında karşıladı.
Eve girince baktım halı, kapı arkasında paketli olarak duruyordu. Mütevazı evinde minderlere oturuldu, kahveler içildi.


 Abdülhalim Efendi;
-Paşam halıyı almışsınız. Fakat halı evime geri geldi.  Müsaade ederseniz, arabanıza koyduralım” dedi.
 Atatürk de;
-Abdülhalim Efendi halı yine bizim olsun. Biz arada sırada sana kahve içmeye geldikçe onun üzerinde kahvemizi içeriz” diyerek halıyı açtırdılar ve odaya serdirdiler.
Kahveler içildi ve sohbet edildi. Giderken Abdülhalim Efendi yine bizi kapıya kadar uğurlayarak;
-Paşam eğer müsaadeniz olursa halıyı..... derken Atatürk sözünü keserek mütebessim,
 -Abdülhalim Efendi, onu sana emaneten bırakıyoruz. Her gelmemizde onu burada görmek ve üzerinde oturmak isteriz. Diyerek veda edip ayrıldılar.
Böylece Atatürk, Abdülhalim Çelebi Efendi'ye, kitapçıya bile belli etmemeye çalışarak ihtiyacı olan yardımı yapmış, fakat halıyı almamışlardı."
Bu ibret verici anı; O büyük asker, devlet adamı ve devrimci liderin, en az bu nitelikleri kadar büyük olan insanlığını anlatmasının yanı sıra onun, gerçek dindar ve üstelik bir tarikat  mensubu olan Çelebi'ye saygısını göstermek bakımından da ayrı bir önem taşıyor.
Ayrıca; Herkese açık sofrasını sürdürebilmek için halısını satan bir tarikat ehlinin;  dini siyasete alet ederek para, mevki ve güce ulaşan, yurt içinde ve dışında saf ve eğitimsiz  vatandaşları sömürerek trilyonluk mal varlıklarının sahibi olup sefa süren günümüz din ve tarikat  bezirganlarından farklılığını da ortaya koyuyor.
Tabi anlayana ve anlamaktan yana nasibi olanlara !

İTE KULÜBESİ DAR GELDİ

Share İTE KULÜBESİ DAR GELDİ

Gökten tepemize paketten düştü,
Önce anlamadık, sır geldi diye.
Kuştüyü yatakta yatırdık puştu,
Bayram ettik, fırsat bir geldi diye.

Boynunda binlerce şehidin kanı,
Varsa da, güvende olmalı canı.
Gönderdik, denizle kaplı dört yanı,
İmralı en uygun yer geldi diye.

İmralı ağladı, İmralı sustu,
İmralı bağrına taşları bastı.
Tam onbir senedir kadere küstü,
Üzüldü, başıma şer geldi diye.

AB’ye gizlice teminat verdik,
Altına kırmızı halılar serdik,
Yârenlik edecek ahbap gönderdik,
İpneye yalnızlık zor geldi diye.

Artık alnımızdan gitmez bu yara,
Saraylar yaptırdık, harcadık para.
Bir de utanmadan atarlar nâra,
İte kulübesi dar geldi diye.

Komisyon çıkarıp aradık hata,
Cetvelle iyice ölçüldü ada.
Meğerki on santim küçülmüş oda,
Korktuk tepkilerden, gür geldi diye.

Her gece sayımdan geçmesi özel,
Banyosu, yemesi, içmesi özel.
Tuvalete bile sıçması özel,
Kızdılar, kıçından ter geldi diye.

Bu kadar tavizi verirse devlet,
Kuklalar caniye af ister elbet.
DTP’li kahpe ediyor gayret,
Çakal anasından hür geldi diye.

Son kez ERBABİ’nin sözünü tutun;
Açılıma yeni açılım katın.
Yanına Emine Ayna’yı atın,
Sevinsin, koynuma yar geldi diye.

06 / 12 / 2009
OZAN ERBABİ - KAYSERİ

7 Aralık 2009 Pazartesi

Türk bayrağını yaktılar!!

Share
Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde göstericiler, Yavuz Sultan Selim İlköğretim Okulunda asılı Türk bayrağını indirerek, yaktı. Göstericiler, kendilerini görüntülemeye çalışan gazetecilerin görüntü almasına da engel oldu.
Habur'dan Türkiye'ye giriş yaptıktan sonra serbest bırakılan PKK'lıların da aralarında bulunduğu Demokratik Toplum Partisi (DTP) üyelerince düzenlenen mitingin ardından izinsiz yürüyüş yapmak isteyen gruba, polis müdahale etti. Polisin müdahalesi üzerine ara sokaklara dağılan göstericiler, ilçe girişindeki polis noktası ile İlçe Emniyet Müdürlüğü ve AK Parti ilçe binasını taşladı.

Daha sonra Cumhuriyet Caddesi'ndeki Yavuz Sultan Selim İlköğretim Okulu önünde toplanan göstericiler, okulun bahçesindeki direkte asılı Türk bayrağını indirerek, ateşe verdi. Türk bayrağını yakan göstericiler, kendilerini görüntülemeye çalışan gazetecilerin görüntü almasına da engel oldu.



Terör örgütü lehine slogan atan ve yollarda barikat kurarak, ateş yakan kalabalığı biber gazı kullanarak dağıtmaya çalışan polis, 8 göstericiyi gözaltına aldı. Şemdinli Belediye Başkanı Sedat Töre de olayların büyümesini önlemek amacıyla kalabalığı ikna etmeye çalıştı. Ancak Belediye Başkanı Töre'nin çabası sonuçsuz kaldı. İlçe merkezinde halen devam eden olaylarda ilk belirlemelere göre 3 polis ile Azat Yiğit isimli gösterici yaralandı. Şemdinli Devlet Hastanesine kaldırılan Yiğit'in, ilk müdahalenin ardından Van'a sevk edildiği belirtildi.


Kaynak : www.milliyet.com.tr

5 Aralık 2009 Cumartesi

DTP'li 98 başkandan şok teklif

Share DTP'li 98 belediye başkanı ile il başkanları, Diyarbakır'da parti binası önünde saat 11.00 basın toplantısı yaptı.


DTP'li 98 belediye başkanı ile il başkanları, Diyarbakır'da Konuşmayı yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, "Başbakan, Baykal ve Bahçeli 11 gün İmralı'da kalsın" dedi. İşte Baydemir'in sözleri...

- Hiçbir cezaevinde olmayan insanlık dışı tecrit uygulamaları 11 yıldan bu yana İmralı’da sürdürülmektedir. Yeni düzenle yaşam koşulları ortadan kaldırılmayı hedeflemektedir. Öcalan’ın sağlığı, Türkiye’deki gelişmeleri derinden etkileyecek kilit bir öneme sahiptir.

- Samimiyetle Kürt sorununun çözümünü isteyen aklı başında her otorite bu realiteyi görme durumundadır. Bu nedenle, gerginliğin daha fazla tırmanmaması, ülkenin çatışmalı ortama sürüklenmemesi, kaosa dönüşmemesi için hassasiyetlerin dikkate alınması zorunludur.

- Tam tersine İmralı çözüm için en etkili diyalog kapısı olarak değerlendirilmelidir. Çözüm gerçekten çözüm isteniyorsa, Öcalan’ın barışa katkı sunabileceği koşullar oluşturulmalıdır.

- Biz DTP’li belediye başkanları olarak seçilmiş olduğumuz 100’ün üzerindeki yer için, çağrıda bulunuyoruz. Hükümet ve devletin tüm kurumları bu politikalardan vazgeçilmelidir.

- Sorunun adı kürt sorunudur. Sorunun nedeni kimliğin reddedilmesidir. Çözüm kimliğin anayasada kabul edilmesidir. Kürt halkının siyasi haklarının tanınmasıdır.

- Çözüm 30 yıldır denenmiş tasfiye planlarında değildir, çözüm içtedir. Kürtler barışın inşası sürecinde kararlıdır samimidir. Aynı kararlılığı samimiyeti, buna uygun adımları devletten beklemektedir.

www.gazetevatan.com
04.12.2009

3 Aralık 2009 Perşembe

DTP Öcalan şartında ısrarlı

Share İmralı düzelmeden açılımdan söz edilemez

Abdullah Öcalan’ın kaldığı koşulların daha da kötüleştiğini söyleyen DTP lideri Türk, “İmralı sistemi halen ortadayken ve bu sistem daha da ağırlaşırken açılımdan söz etmenin inandırıcılığı olamaz” dedi. Türk, Kürtlerin gözünün kulağının İmralı’da olduğunu ileri sürdü.

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Türkiye’nin, demokratikleşme sorunlarını masaya yatırarak, büyük bir cesaret ve kararlılıkla çözmek zorunda olduğu bir süreçle karşı karşıya bulunduğunu söyledi. Türk, “Ne CHP’nin ne MHP’nin statükoda ısrarı ile ne de AKP’nin tasfiye mantığı ile Kürt sorunu gibi kapsamlı bir sorunun çözülebileceğini” öne sürerek, şöyle konuştu:

AKP OYALIYOR: AKP iktidarının demokratik açılım adı altında yürütüğü bazı girişimler aldatmaca ve oyalamaya yöneliktir. İşin esasında, Kürtleri dışında tutan, onların iradesini dikkate almayan politikalar yatmaktadır. Bu politikalar yıllardır denendi ancak sonuç alınamadı. Sorun, Kürt halkının varlığının, Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nda kabul edilip edilmeme sorunudur.

KABUL EDİLEMEZ YAKLAŞIM: Kürt halkının siyasi ve kültürel hakları tanınmadan, iradesi muhatap alınmadan, diyalog ve uzlaşı süreci geliştirilmeden bu sorunun çözülmesi mümkün değildir. Şimdi karşımızda bu düzeyde köklü bir sorun varken, bazı idari düzenlemeler ve yönetmelik değişiklikleriyle çözüm mümkün müdür? Köy, kasaba isimlerinin geri verilmesi gibi ceviz kabuğunu bile dolduramayacak düzeyde bazı değişikliklerden bahsediliyor. Halkımız zaten bu yerlerin Türkçe isimlerini kullanmıyor. Güya bu şekilde, bu köklü sorun çözülecekmiş...

GERİLİME YOL AÇIYOR: Türkiye oldukça hassas ve dikkatli olunması gereken bir dönemden geçiyor. Bu nedenle siyasetçilerin, toplumun tüm hassasiyetlerini gözeterek, sorumlu ve ciddi yaklaşım göstermesi gerekir. Kürt halkının hassas olduğu değer yargılarına yaklaşım konusunda, iktidar ve muhalefet partilerinin özenli bir üsluba ve yaklaşıma sahip olması gerekir. Bu konulardaki duyarsızlık ve yok sayma yaklaşımı, çözüme değil, tam tersine çözümsüzlüğe ve gerilimlere yol açar.

KAYGILAR OLUŞTU: İmralı’da uygulanan politikaların, şantaj ve tehdit unsuru haline getirildiğine dair Kürt halkında ciddi kuşkular ve kaygılar oluştu. Geçtiğimiz yıl yaşanan ve halkı oldukça geren, rencide edici kötü uygulamaların yarattığı tepkiler hala hepimizin hafızalarındadır. Şimdi ise güya uluslararası hukuka göre yapılan bir iyileştirmeymiş gibi kamuoyuna sunulan yer değişikliğiyle birlikte, İmralı’daki koşullar daha da ağırlaştırılmıştır.

AÇILIMIN AYNASI: İmralı, hükümetin açılım olarak savunduğu sürecin bir aynasıdır. Bu sürecin gerçek bir demokrasi açılımına dönüşmesinin en önemli koşullarından biri İmralı’ya yaklaşımdır. Çünkü Kürtlerin gözü kulağı İmralı’dadır. Kürtler, İmralı’ya karşı geliştirilen olumlu ya da olumsuz bir tavrı kendisine karşı alınan bir tutum olarak saymakta ve görmektedir. Bu nedenle İmralı, Kürtlerin ve toplumsal barışın en hassas noktasıdır.

APO’SUZ OLMAZ: Öcalan’ın uzattığı barış elinin tutulması gerekirken, sergilenen tam aksi yaklaşımları ne bizim, ne halkımızın ne de demokratik kamuoyunun kabul etmesi, meşru görmesi mümkündür. Öcalan’ın dikkate alınmadığı, onun yok sayıldığı, diyalog kanallarının kapatıldığı bir süreç, Kürt sorununun çözümüne hizmet etmeyecek, aksine çözümsüzlüğü derinleştirecektir. İmralı sistemine bir an önce son verilmesi gerekiyor.

SESSİZ KALINMAZ: Son dönemde yaşananlar, uzun vadeli bir planın-genel bir konseptin aşama aşama hayata geçirilmeye çalışıldığını ortaya koyuyor. İmralı’da yaşananlar da bu konseptin en önemli parçasıdır. Bu tablo karşısında, Kürt halkı ve demokratik kamuoyunun sessiz kalması beklenemez.

HÜCRESİ KÜÇÜLTÜLDÜ: Aldığımız bilgiler, yaşama koşulları daha iyileştirileceği şekildeydi. Şimdi 10 metrekare yerden 6,5 metrekare yere alındı. Pencereden rahat rahat hava alma imkanı varken, tavana yapışık küçük bir pencerenin olduğu yere taşındı. Toplumdaki hassasiyeti görmek lazım. Burada iyileştirme değil, mevcut koşullar daha da geriletilmiştir. Bu yaklaşım biçimlerinin toplumda gerilim yarattığını hepimiz biliyoruz.

Halkın ortaya çıkardığı tepki

AHMET Türk, basın toplantısında “İstanbul Mersin ve Hakkari gibi illerdeki gerilimleri buna mı bağlıyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Toplumun bu konudaki tespitidir. Biz bunu bir gerilim olarak değerlendiriyoruz. Hiçbir insana yönelik bir eylemin, olayın yaşanmasını istemiyoruz ama toplumsal bir gerilim çıktığı zaman bunu bir siyasi partiye, anlayışa bağlamak doğru değil. Halkın ortaya çıkardığı bir tepkidir bu. Biz başından beri bu tepkilerin, hassasiyetlerin göz önünde tutularak, Türkiye’yi rahatlatarak bir sürecin başlatılması gerektiğini söylüyoruz.” Türk, ayrıca toplumu tatmin etmeyen bir durum ortaya çıkarsa doğal olarak tepkilerin de gelişeceğini, dünyanın her yerinde bunun böyle olduğunu söyledi. “Tepkileri dindirmek için girişimleriniz olacak mı?” şeklindeki bir başka soru üzerine ise Türk, tepkilerin demokratik biçimde olması için parti olarak çalışma yapacaklarını, illeri ziyaret edeceklerini, demokratik tepkilerin ölçüsünü, yapılması gerekenler konusunda düşüncelerini ortaya koyacaklarını açıkladı.

Molotoflu, havai fişekli İmralı eylemleri sürüyor

IRAK’takİ Kandil Dağı ve Mahmur Kampı’ndan 19 Ekim’de Türkiye’ye gelen 34 PKK’lıdan 4’ü, Ağrı’nın Diyadin İlçesi’nde DTP’nin düzenlediği mitinge katıldı. Önceki gün Doğubayazıt’ta olduğu gibi dün de Diyadin’deki DTP mitinginde olaylar çıktı. Polis olayları bastırmak için göstericilerin üzerine biber gazı ve tazyikli su sıktı.

PKK’nın kuruluş yıldönümü ve İmralı’daki koşulları bahane eden gruplar birçok kentte eylemlerini sürdürdü. Adana’da bir grup, yolu trafiğe kapatıp ateş yaktı. Müdahale eden polis ekiplerine, molotof kokteyli ve havai fişek atan göstericiler, yol kenarındaki bir telefon santral dağıtıcısını da ateşe verip, telefon bağlantılarını kesti.

Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde de izinsiz yürüyüş yapmak isteyen gruba polis müdahale etti. Polise taşla saldıran göstericiler, gaz bombası ve tazyikli su kullanılarak dağıtılmaya çalışıldı. Mersin’de ise 17 yaşındaki İsmail Keser, kontrollü hemzemin geçitte yolcu treninin çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Bunun üzerine kazayı bahane eden bir grup, terör örgütü lehine sloganlar atıp, trenin camlarını kırdı.

www.gazetevatan.com
03.12.2009

30 Kasım 2009 Pazartesi

Share

25 Kasım 2009 Çarşamba

Tabelalar Kürtçe oldu bile!

Share Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, köy tabelalarına Kürtçe isimlerini yazdı. Demokratik açılım ile birlikte bölgedeki yerleşim birimlerinin eski isimlerini kullanması ile ilgili tartışmalar sürerken, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, daha önce İl İdare Kurulu’nun aldığı bir karar ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, “Eski köy isimlerinin kullanılmasına sıcak bakıyoruz” açıklamaları doğrultusunda harekete geçti.

Belediye merkez ilçelere bağlı olan köylerin tabelalarını yeniledi ve tabelalara hem köylerin Türkçe, hem de Kürtçe isimlerini yazdı. Köylerin Türkçe ve Kürtçe isimlerinin bulunduğu tabelalar köy girişlerine asılırken, Kürtçe ismin yazılmasında Türkçe alfabede yer almayan ‘x, q ve w’ harflerinin de kullanıldığı görüldü.

KÖYLÜLER YENİ TABELALARDAN MEMNUN

Diyarbakır Büylükşehir Belediyesi'ne ait atölyelerde yaptırılan Türkçe-Kürtçe köy tabelaları köylüleri de sevindirdi. Köylüler, bölgelerindeki köy isimlerinin daha önce tabelalarda Türkçe olarak yer almasına rağmen köylerin hep Kürtçe ismi ile bilindiğine dikkat çekti.

BAZI KÖY TABELALARI ŞÖYLE

Yeşildallı (Hewarê xas), Talaytepe (Gırbelık), Çölgüzeli (Gozeliyeçolê), Cücük (Cucuk), Körtepe (Kortepe), Çiçekliyurt (İngici), Develi (Develi) Kabahıdır (Qubaxıdır), Pirinçlik (Qırxali), Gömmetaş (Sirim), Topraktaş (Heste Qa Bahrê), Kolludere (Qud)"



www.milliyet.com.tr

25.11.2009

21 Kasım 2009 Cumartesi

DTP Kentler İçin İsim Değişikliği İstiyor!

Share
DTP'li vekiller Dersim'den sonra, diğer şehirlere de eski isimlerin verilmesini istedi:
"Diyarbakır 'Amed', Şanlıurfa 'Rıha', Batman 'Elih' olsun."


Tunceli’nin adının ‘Dersim’ olarak değiştirilmesi konusu kamuoyunda tartışılmaya devam ederken, DTP milletvekilleri Gülten Kışanak, Ayla Akat Ata ve İbrahim Binici, bölgedeki kentlerden Diyarbakır’ın ‘Amed’, Şanlıurfa’nın ‘Rıha, Batman’ın ise ‘Elih’ adlarıyla değiştirilmesini istedi. Bölgede yaygın olarak kullanılan eski isimlerin iade edilmesi gerektiğini söyleyen DTP’li vekiller, halkın da bu konuda heyecanlandığını ve beklenti içerisine girdiğini ifade etti.

DTP Kadın Meclisi tarafından bir yıldır yürütülen ‘Namusumuz Özgürlüğümüzdür’ kampanyasının finali için Şanlıurfa’ya gelen DTP Grup Başkanvekili ve Diyarbakır Milletvekili Gülten Kışanak, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, il binasında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Bölgedeki yerleşim yerlerine eski isimlerin geri verilmesi konusunun tartışılmaya başlanması ve Tunceli’nin adının Dersim olarak değiştirilmesi konusunda esen olumlu rüzgarın kendilerini umutlandırdığını söyleyen DTP’li vekiller, “Herkes şu anda büyük bir beklenti içerisinde. Gelişmeleri bizler de çok olumlu buluyoruz. Artık, vatandaş bize eski isimlerini almak için ne yapmaları gerektiğini soruyor, yürüyüş, eylem, imza kampanyası yapma isteklerini dile getiriyor. Bunun için, hükümetin bu konuda anlaşılır, net bir tavır sergilemesi, izlenecek yolu, uygulanacak takvimi açıklaması gerekiyor” dedi.

KIŞANAK: DİYARBAKIR’A BİZ DE ‘AMED’ DİYORUZ

DTP Grup Başkanvekili ve Diyarbakır Milletvekili Gülten Kışanak, günlük yaşamda vatandaşların da, kendilerinin de konuşurken Diyarbakır’a ‘Amed’ diye hitap ettiklerini söyledi. Günlük yaşamda meşru olan, yaşayan ve kullanılan ismin Amed olduğunu vurgulayan Kışanak, “Diyarbakır’a insanlar da, biz de Amed diye hitap ederiz. Diyarbakır’da halkla konuştuğunuz zaman, meşru olan, yaygın olan, günlük hayatta hala kullanılan ve yaşayan isim Amed ismidir. Halkın bu konudaki özleminin ve beklentisinin de farkındayız. Meşruiyet anlamında da Amed ismi günlük yaşamın içinde, hala kullanılan ve yaşayan isimdir. Bu birçok il için böyle. Somut çözüm olarak önerimiz 1923’te, Cumhuriyet kurulurken illerin, kasabaların, köylerin ismi neyse onu verilmesi yönündedir. Eğer yerleşik halk ‘Biz eski ismi değil yenisini istiyoruz’ diyorsa o talepte dikkate alınsın. Ama günümüzde gittiğimiz yerlerde halk bize eski ismi alabilmek için ‘Ne yapacağız’ diye soruyor. İnsanlar, yürüyüş, eylem, imza kampanyası yöntemleriyle isteklerini dile getirmek istediklerini söylüyor. Ama, bunlara gerek kalmadan, Cumhuriyet kurulurken yerleşim yerlerinin isimlerini baz alan bir düzenlemeye gidilmesiyle sorun çözülür” dedi.
Demokratik Açılım ile ilgili meclisteki görüşmeler sırasında İçişleri Bakanı’nın yerleşim yerlerine eski isimlerinin verilmesinin süreç kapsamında olduğunu söylediğini hatırlatan Kışanak, “Biz bunu olumlu bir gelişme olarak algılıyoruz. Bizim bu konudaki talebimiz oldukça net, yerleşim yerlerinin isimleri geçmişte neyse, bugünde ona dönsün. Şu dilden olsun, bu dilden olsun diye özel bir talebimiz yok. Talebimiz somut ve nettir, 1923’te Cumhuriyet kurulurken bu coğrafyada yerleşim yerlerinin isimleri tekrar iade edilsin” diye konuştu.
DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, bir yıl önce meclise Tunceli’nin isminin Dersim olarak değiştirilmesi konusunda yasa teklifi verdiğini hatırlatan Kışanak, bu yönde ilk adımın da Dersim ile atılabileceğini, böylece aynı zamanda 1938 yılında yapılan katliamın da telafisi anlamını taşıyacağını ve bölge halkını memnun edeceğini kaydetti. Dersim konusundaki tartışmalar sürerken, insanların farklı kentlerde, kasaba ve köylerde heyecanlandığını ve eski isimlerini istemeye başladığını da dile getiren Kışanak, şöyle devam etti:
“Konuyu gündeme getiren hükümetin söylemlerinin kapsamını anlaşılır kılması gerekiyor. Hükümet, bu konuda açıklayıcı bilgiler sunmalı, teknik olarak bu sürecin nasıl işleyeceğini anlatmalı. Bu durum netleştikten sonra inanıyorum ki, bu bölgede halk köyüne, kasabasına, kentine gerçek tarihsel, eski ismini geri almak için gerekli çabanın içerisinde olacaktır. Hükümetin bu konudaki yaklaşımının ortaya çıkmasından ve hukuki sürecin nasıl işleyeceğinin belirlenmesinden sonra eminim ki, Diyarbakır’da, Batman’da, Siirt’te eski ismini isteyecektir.”

BİNİCİ: ŞANLI ZATEN KULLANILMIYOR, RIHA OLSUN

DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ise, Kurtuluş Savaşı’nda Fransızlara karşı verdiği mücadele nedeniyle 1984 yılında TBMM tarafından Şanlı unvanı verilmesine rağmen, kentte bu unvanın hiç kullanılmadığını ilçe ve köylerde de insanların şehre ‘Rıha’ diye hitap ettiğini söyledi. Kentin eski adının ‘Rıha’ olduğunu ifade eden Binici, ismin yeniden iade edilmesi gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu:
“Şanlıurfa’nın ismi eskiden Rıha’ydı. Hala ilçe ve köylere gittiğinizde, şehre gelen insanlara ‘Nereye gidiyorsunuz’ diye sorunca, ‘Rıha’ya gidiyoruz’ yanıtını alırsınız. İnsanlar yıllar geçmiş olmasına rağmen Şanlı’sı çok yakın bir zamanda oluştu ama ne Urfa’ya, ne de Şanlıurfa’ya alışamadı. Dolayısıyla Urfa’nın gerçek ve tarihi ismi Rıha’dır. Burası peygamberler kentidir ve bu ismin tekrar iade edilmesi gerekir. Bu konudaki duyarlılığımız bölgesel değil tüm coğrafyayı kapsıyor ve sadece Kürtçe ile sınırlamıyoruz. Baktığımızda Karadeniz ve Eğe’de de değiştirilmiş isimler olduğunu görürüz. Onun için biz 1923 yılından itibaren değiştirilen tüm isimlerin yeniden iadesini istiyoruz. Bu konuda halka da gidilse aynı cevap alınacaktır ve bunu yasalaştırmak meclisin görevidir. Çıkıp, ‘Geçmişte ismini beğenmedim, hoşuma gitmedi, 90 yıldır dayatıyorum ama kabullendiremedim. Eski isimlerinizi iade ediyorum’ denilirse halk sevindirilir ve bu da Başbakan’ın görevidir. Ayrıca, isimlerin iadesi aynı zamanda açılımın da bir parçasıdır. Yerleşim yerlerinin eski isimleri insanlar tarafından sıkça kullanılıyor. Çok büyütmenin anlamı yok, eski isimler verilecek bu kadar basit."

ATA: HALKIN YÜZDE 98’İ BATMAN’A ‘ELİH’ DİYOR

DTP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata da, yüzde 98’i Kürt olan ve günlük yaşamda Kurmançi lehçesinin konuşulduğu Batman’da insanların kentlerine ‘Elih’ diye hitap ettiğini söyledi. Eski isimlerin iadesinin tartışılmasıyla halkın heyecanlandığını dile getiren Ata, şunları söyledi:
“Batman birçok yönüyle tek karakter özelliğine sahip bir şehirdir. Örneğin, Batman’da sadece Kürtçenin Kurmançi lehçesi konuşulur. Halkın yüzde 98’i Kürt, Müslüman ve sünnidir. Birçok konuda tek karakter hakimdir. Bu kapsamda halkın yüzde 98’i, günlük yaşamda Kurmançi konuşur ve Batman’a da ‘Elih’ ismiyle hitap ederler. Günlük yaşamda sokaklarda Batman ismini duyamazsınız. Sokakta, halk arasında ‘Elih’ vardır ve öyle seslenirler. Yani bu isim halk içerisinde meşrudur ve gelinen süreçte meşru olan bir durumun yasal çerçevede düzenlenmesi söz konusudur. Halkımızda da bu konuda heyecan var. Nasıl olacağını, ne yapılacağını merak ediyor. Bunun için hükümetin biran önce, süreci uzatmadan yöntemi ve takvimi belirlemesi gerekiyor.”


www.mynet.com.tr
21.11.2009

16 Kasım 2009 Pazartesi

Atatürk'le söyleşi yapan ABD'li gazeteci Clarence Streit'in notlarından...

Share
WASHINGTON - Princeton Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Heath Lowry, 1921’de Atatürk ile röportaj yapan Amerikalı gazeteci Clarence Streit’in izlenimlerini aktararak, "Streit’e göre Atatürk’ün gözlerinde düşlerini gerçekleştiren idealist bir ifadesi vardı. Yaşam biçimi ve liderliğinde gösterişten, kendini beğenmişlikten eser yoktu" dedi.
Heath Lowry, Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’nde, 1921 yılında Atatürk ile röportaj yapan Amerikalı gazeteci Clarence Streit’in anıları ile Anadolu ve Ankara’dan çektiği fotoğraflarla ilgili sunum yaptı.
Üniversitede "Osmanlı ve Çağdaş Türkiye Etütleri Atatürk Profesörü" olan Lowry, Kurtuluş Savaşı’nın en şiddetli döneminde Ankara’yı ziyaret eden ilk yabancı gazetecilerden Streit ile kendisinin 1983 yılında tanıştığını söyledi.
Streit’in Türkiye’den döndükten sonra yaşadıklarını el yazısına döktüğünü, ancak adını "Bilinmeyen Türkler" koyduğu kitabına yayımcı bulamadığını anlatan Lowry, Streit’in kendisine bu el yazmaları ile fotoğraflarını verdiğini ve yayınlamak üzere anlaştıklarını bildirdi.


-ATATÜRK İLE ÖZEL GÖRÜŞME-
Lowry, Streit’in Türkiye ile ilgili anılarını aktararak, Streit’in Atatürk ile röportajını 3 Mart 1921 yılında Ankara Garı’ndaki konutunda yaptığını kaydetti.
Ankara’ya geldiğinde buranın henüz başkent yapılmaya karar verilmediğini ve onun Atatürk’e başkentin nereye kurulacağına ilişkin soru yönelttiğini dile getiren Lowry, İstanbul’un geleneksel başkentleri olduğunu, ancak 1. Dünya Savaşı’ndan ders aldıklarını belirten Atatürk’ün, meclisin korunabilmesi açısından Anadolu’nun merkezinde bir yere kurulmasını tercih ettiğini Streit’e anlattığını dile getirdi.
Streit’in Ankara’da TBMM oturumlarına katıldığını, kabine üyeleri ve İsmet İnönü ile de görüştüğünü ifade eden Lowry, Streit’in Atatürk ile ilgili izlenimlerini de şöyle aktardı:
"Beni Türk konukseverliğiyle karşıladı. Benimle 2 saat boyunca rahatça Fransızca konuştu. Yakışıklı ve güzel görünümlü bir adam. Çok düzgün giyimli, düzgün konuşuyordu. 40 yaşındaydı ama daha genç gösteriyordu. Geniş alnı, ağız ve çene yapısıyla bir savaşçının hatlarına sahipti ama onu gözlüklü ve kalpaksız gördüğünüzde bir profesör izlenimi veriyordu. Gözlerinde düşlerini gerçekleştiren bir idealist ifadesi vardı. Bende güçlü bir karakter izlenimi yarattı. Yaşam biçimi ve liderliğinde gösterişten, kendini beğenmişlikten eser yoktu. Makam arabası ve konutunu koruyan korumalardan başka, diğer devlet başkanlarının sahip oldukları onda yoktu. Röportajdan sonra çok inandığı ülkesini tanıdım."


-"HALKLA SAMİMİ"-
Streit’in, TBMM oturumlarından birini izlerken yaşadıklarına da değinen Lowry, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Anlattığına göre, Atatürk içeri yalnız girmiş, boş bir koltuğa oturmuş, çevresindekilerle sohbet etmiş, milletvekilleri seçim bölgelerine göre çağrılırken diğer milletvekilleriyle aynı tonda Atatürk’ün ismi de okunmuş, o da oyunu kullanıp yerine oturmuş. Streit, ’Eğer Atatürk’ü görmeseydim onu orada tanımazdım’ dedi.
Atatürk Ankara’da yürürken görülebiliyordu, insanlarla şakalaşırken, konuşurken sıcaktı ve Streit, Atatürk hakkında Batı’daki diktatör suçlamalarının gerçeği yansıtmadığını gözlemledi. Türkiye’de o dönem hiçbir yerde Atatürk fotoğrafını görmediğini dile getirdi."
Streit’in Atatürk’e dine yönelik tutumunu sorduğunu belirten Lowry, bu soruyu duyan Atatürk’ün din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmamasının önemi üzerinde durduğunu söylediğini aktardı.
Atatürk’ün, Streit ile röportajında, ABD ile ilişkileri güçlendirmek istediklerini ve ABD halkıyla kendilerini hiçbir zaman savaşta görmediklerini anlattığını belirten Lowry, Atatürk’ün ABD’nin Anadolu ve Ortadoğu’da herhangi bir politik emeli ve amacı olmadığına inandıklarını dile getirdiğini sözlerine ekledi. (aa)

Kaynak : www.mynet.com.tr

AKP Milletvekili İhsan Arslan : "İnsanların ‘Ne Mutlu Türküm diyene’ demek zorunda bırakılmadığı bir Türkiye’ye doğru gidiyoruz."

Share

Ak Partili 3 milletvekili Gülşen Orhan, Abdurrahman Kurt ve İhsan Arslan Almanya’ya giderek ünlü  sanatçı Şivan’a ‘dön’ çağrısı yaptı
Hükümet, 3 milletvekilini ünlü Kürt sanatçı Şivan Perwer için Almanya’ya gönderdi. Perwer’in adını taşıyan vakfın Bonn’daki açılış kokteyline katılan Ak Parti Van Milletvekili Gülşen Orhan, Perwer’le Kürtçe düet yaptı. Orhan, “Kürtlüğümüzü senin şarkılarını dinleyerek tanıdık” dedi. Orhan, Perwer’den Türkiye’ye dönmesini istedi. Ancak, Perwer, Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’ye dönmeyeceğini söyledi
Fırat Haber Ajansı ve Kürt internet sitelerinin haberine göre kokteyle Ak Parti Diyarbakır milletvekilleri İhsan Arslan, Abdurrahman Kurt ve Orhan ile DTP Milletvekili Hasip Kaplan, eski DEP Milletvekili Sedat Yurttaş ve gazeteci Cengiz Çandar katıldı.
35 yıldır sürgün yaşadığını belirten Perwer, şöyle konuştu:
“Ben sadece turist olarak Türkiye’ye gitmek istiyorum. Ortada bir realite var. O sorun çözülmeden ben gitmiyorum. Şu an da ‘Kinem’i’ (Kürt destanı) orada okumamı kaldıramazlar. Ben de dönmek istiyorum. Ama Kürt sorunu çözülmeden benim gelmemi beklemesinler. Halk olarak özgürlüğü çok istiyoruz, eğer özgürlüğü istemeseydik bugünlere gelemezdik.”
Törende yapılan konuşmalar özetle şöyle:
Kaplan: Perwer, sen de geleceksin, milyonlarca halkının sevgisi ile karşılanacaksın.
Kurt: Kürtler kaybederse Türkler de kaybeder.
Arslan: Türkiye 2 yıl önceki Türkiye değil. İnsanların, ‘Ne Mutlu Türküm diyene’ demek zorunda bırakılmadığı bir Türkiye’ye doğru gidiyoruz.
Çandar: Bugün Kürtler Şivan’ı Türkiye’de görürse açılıma ikna olurlar.

Kaynak : www.milliyet.com.tr

15 Kasım 2009 Pazar

Share

12 Kasım 2009 Perşembe

Şiirimizin adı PKK

Share
Son günlerde en sevdiğim şiir ve şiirimizin adı PKK...


Dağda üç beş domuz sürüsü
Tutturmuş bi kürdistan türküsü
Eline almış bayrak diye masa örtüsü
SATSAN BEŞ PARA ETMEZ NE DİRİSİ NE ÖLÜSÜ
Soyu soysuz olan sensin toprak senin neyine
İte itlik yapıp kafa tutma beyine
Anlasa dediğimi sokaktaki köpek ağlar haline
Duy ulan soysuz ;

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

11 Kasım 2009 Çarşamba

ATA'ya Mektup

Share
"Geçen senelerde çok çalıştık, hiç durmadık. Vatanımız güllük gülistanlık. Her köşesini demir ağlarla ördük. Çevremizdeki komşularımızla oluşturduğumuz barış çemberi devam ediyor. Emperyalist güçler hala bize diş geçiremediler. Madenlerimizin hepsini bulduk, ekonomimize kazandırdık. Osmanlı Bankasından aldığımız dersle milli bankalarımızı koruyoruz. Türk sermaye birikimi zorlukla oluştu, fabrikalar kurdu, onların yüzyıllık fırsatçı uluslararası sermaye önünde ezilmemesine dikkat ediyoruz. Bilim adamlarımızın geliştirdiği yeni ürünlerle dünyanın her yerinde aranan mamülleri üretiyoruz. Bu yüzden işçilerimiz refah içinde ve mutlu. O çok önem verdiğin eğitim sistemimiz süper, bırak okuma-yazma bilmeyen kalmamasını herkese fırsat eşitliği, kaliteli eğitim, uzmanlaşma en üst düzeyde. Toplumun eğitim düzeyi yüksek, boş zamanlarında herkesin elinde bir kitap! Güzel sanatlar ve spor hayatımızın içinde, herkesin ilgilendiği bir uğraşısı var. Her şehirde tiyatrolarımız, sanat gruplarımız hem halkımızı devamlı eğitiyor, hem de sosyal ortamlar sağlıyorlar. Hele kütüphanelerimizi görmeni isterdik. Çiftçimiz her zamanki gibi baştacımız, köyde olmak eğitimsiz olmak anlamına gelmiyor. Kendi tarlalarımızda kendimize yeterli olmak için çok çalışıyoruz. Milletimizin birliği, ortak dilimiz sayesinde pekişti. Devletin parası hepimizin ortak varlığı, yokluk günlerini unutmadık, çok titiz bir şekilde harcanıyor. Borçlarımızın hepsinden kurtulduk, hatta bazı ülkelere boyunduruk altına girmesin özgür kalabilsin diye borç bile verebiliyoruz. Halkımızın maneviyatı sağlam, istediği gibi ibadetini yapıyor, kimsenin kulu değil, çünkü dininin kurallarını Türkçe öğreniyor, ibadetini Türkçe yapıyor. Bu konuda fırsat olmayınca, onları kandıracak ruhban sınıfı da kalmadı. Kurduğun tarih kurumları sayesinde, kendi tarihimizi hem materyalist çıkarcı batı bakışından, hem İslamik Arap emperyalizminden, hem tek yanlı kindar Çin söylemlerinden kurtardık."

"Değerli Atam, Lütfen kızma, seninle eğlendiğimizi düşünme. Senin zaten gerçekleri bildiğini biliyoruz. Bütün bunları; 71 yıldır atılan o gösterişli, ağlak nutuklardan, samimiyetsiz törenlerden sıkılmışsındır, mektubun girişinde seni birazcık gülümsetebilir miyiz diye yazdık. Çünkü senden hatıra kalan resimlerdeki o içten tebessüm sana çok yakışıyor. Doğrusunu istersen, senin gibi liderler artık bu günlerde pek muteber sayılmıyor. Seni bekarlık partilerindeki dansözler gibi pastadan çıkarıyorlar. Açık konuşmak, düşünmek, yorulmadan çalışmak değer kaybetti. Artık fikir tartışmaları bile farklılaştı, halkın kimin ne demek istediğini anlamasına imkan yok. Toplum mühendisliği öyle gelişti ki, artık tutarlılığa bile gerek kalmadı. Öyleki fikrin başlığı, sloganı ve içeriği tamamen farklı olabiliyor. Barış isteyerek savaş, birlik isteyerek ayrılık, eşitlik isteyerek sömürü, demokrasi isteyerek baskı kolayca yapılandırılabiliyor. Ama sen bunların olacağını zaten biliyordun. Bize nelerle karşılabileceğimizi açıkça söylemiştin. `Ey Türk Gençliği' diyen sesin hala kulaklarımızda. Gençken bu hitabeyi her okuyuşumuzda hepimiz içimizden `üzerimize düşeni yaparız elbet' demiştik. Şu anda kaçımızın hala aynı fikirde olduğunu tahmin etmek biraz zor. Neyse! Senin ideallerine inanan, seni putlaştırmamış, her olayı bilimin penceresinden değerlendiren bizler buradayız. Eskisi kadar çok değiliz. Senin gösterdiğin yolun değil de senin yarattığın gücün etrafında toplananların hepsi yolda döküldü. Kimisi paranın gücüne, kimisi iktidar nimetlerine dayanamadı. Kimisi dünyada popüler olmayı, ülkesinde onuruyla yaşamaya yeğ tuttu. Kimisi korktu. Anlık rüşvetleri, çocuklarının geleceğine tercih etti. Kimisi hümanist kesildi. Tarihin neden tekerrür ettiğini unutup, ülkesine başkasının gözlükleriyle bakmaya başladı. Kimisi sivil toplum örgütçüsü oldu. Parayla fikir ithalatçılığı yaptı. Kimisi kendine iktidar alanı açmak için, bugüne kadar bu ülkeyi yüzlerce kere dolandırmış kişilerle işbirliği yapıp, onları idare edebileceğini sandı.

"ŞİKAYET EDİYORUZ DİYE DÜŞÜNME"

Ama hepsinin vicdanı, 128 yıl önce doğan senin görüşlerinin, günümüzde de hala geçerli olmasını kaldıramadığından, bütün yapılanların senin görüşlerine uygun olduğunu anlatmak için neler uyduruyorlar neler, yaratıcılıkta sınır yok, keşke görebilseydin. Artık yolumuza onlarsız devam ediyoruz. Bu anlattıklarımı sakın bir şikayet veya bir çaresizlik ifadesi olarak düşünme. Sadece bize gerçekleri görmeyi, ona göre politikalar üretmeyi, kendine ve milletine güvenerek onurlu davranmayı sen öğrettin. Sen aramızdan ayrıldıktan sonra ulusal hedeflerimize konsantrasyonumuzu kaybettik, birbirimizle uğraştık, küçük kurnazlıklarla vakit kaybettik, düşmanlarımızın ülkemizin planlarına müdahil olmasına izin verdik. Kişisel çıkarlarını siyaset diye yutturanlarla, milleti için fedakarca çalışanları birbirinden iyi ayıramadık. Ağaları, şeyhleri, savaş zenginlerini, saltanat meraklılarını, din bezirganlarını yeniden hortlattık. Senin yönetimine diktatörlük diyenlerin, demokrasi diye diye nasıl kendi krallıklarını kurduklarını zamanında farkedemedik. Ama artık daha tecrübeliyiz. Kolay kolay, gazete haberlerinin, kimin çektiği belli olmayan filmlerin, yalancı kahramanların tuzaklarına düşmüyoruz. Bütün hatalarımıza rağmen uğraşıyoruz, didiniyoruz, anlatıyoruz, uyandırmaya çalışıyoruz.

"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE DEYİŞİNİ ÖZLEDİK"

Bizimle dalga geçiyorlar: Emperyalizm çağının bittiğini, dünyada bütün ülkelerin barış içinde, uygarlık yolunda yürüdüğünü artık bizi millet yapan, bu vatanda birarada tutan bu fikirleri bırakmamız gerektiğini söylüyorlar. Üzülmüyoruz, yılmıyoruz, tekrar uğraşıyoruz, tekrar anlatıyoruz. Biz, daima burada olacağız. Ama, seni özledik. Senin ufkunu özledik. Yol göstericiliğini, milletine her zaman güvenmeni, senin onurunu özledik. Senin sarı saçını, mavi gözünü, dostluğunu özledik. Vatanın için verdiğin emeği, yaptığın fedakarlığı, bizleri hep biraraya getirmeye çalışmanı özledik. Her kelimeni dikkatle seçişini, kim olursa olsun karşındakine gösterdiğin saygıyı, sözlere yüklediğin anlamın derinliğini özledik. Bağımsız karakterini, barışa hasretini, gerektiğinde çizmelerini çekip savaşa hazır olma kararlılığını özledik. Kendi kendini eğitmeni, okumadan bilenlerle tartışmadan karar vermeyişini özledik. `En hakiki mürşit ilimdir' diyen sesini, bilim adamlarına verdiğin desteği özledik. Davet edilmeden hiçbir uluslararası kuruluşa yüz vermeyişini, dış seyahatlere gitmeden bütün kralların seni ziyarete gelişini, milletine uşak dedirtmeyen özgüvenini özledik. Uzak görüşlülüğünü, çocuklara olan sevgini, gençliğe güvenini, geleceğe olan inancını özledik. `Ne mutlu Türküm diyene' deyişini özledik. Seni Özledik.

"SEN RAHAT UYU"

Senin inançlarını, yaptıklarını, herşeye rağmen, üniversitemizde yaşatıyoruz. Hedeflerimizi hiç değiştirmedik, Halkımızın refahı, Vatanımızın bütünlüğü, Vicdanımızın özgürlüğü, Birey olmanın özgüveni, Bilimin ışığı. Atam, hepimiz, öğrettiklerini, seni, unutmadık. Sen rahat uyu. En derin saygılarımızla ve en içten sevgilerimizle."


PAÜ Rektörü Prof.Dr. Fazıl Necdet Ardıç



10 Kasım 2009 Salı

Share

Onu özlüyorum
Aslında onu hiç görmedim
Yüz yüze gelmedim
Ama onu tanıyorum
Sesini cızırtılı bantlardan dinledim
Hep siyah beyaz filmlerde gördüm yüzünü
Çelik bakışlarını şiirlerde okudum
Onu yaşıyorum
Özlü sözlerini okudum köşe başlarında
Adını her sabah okul sıralarında andım
Onun geçtiği yollardan geçiyorum
Yollarda bıraktığı anıların izini sürüyorum
Çektiği acıları ruhumda taşıyorum
Onu arıyorum...

Sarı Zeybek
Can DÜNDAR















9 Kasım 2009 Pazartesi

Dağdan inene 5 bin TL

Share

Demokratik açılım kapsamında beklenen dağdan inişe ekonomik yardım dopingi yapılacak. Her aileye 5 bin TL yardım yapılacak!


AKP Hükümeti’nin, “Demokratik Açılım” kapsamında boşaltmaya hazırlandığı, 11 bin kişinin yaşadığı Kuzey Irak’taki Mahmur Kampı’nın tahliye planı netlik kazanmaya başladı.  Akşam Gazetesi'nin haberine göre, Mahmur’un Kampı’nın boşaltılması sürecinde Türkiye’ye gelecek olan binlerce kişinin, sosyal yaşama entegrasyonun ekonomik boyutu belirginleşiyor. Eve dönecekler için iki kanallı yardım sistemi işletilecek. Hükümetin planladığı destek paketinin ilki, Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamında gündeme gelecek. Hükümet, Türkiye’ye giriş yapan her aileye SRAP yoluyla 5 bin TL’ye kadar maddi yardım yapılmasını düşünüyor.

TERÖR TAZMİNATINDAN FAYDALANMA YOLU
İkinci kanal ise kamuoyunda “Terör Tazminatı” olarak bilinen “5233 sayılı yasa” üzerinden olacak. Terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan maddi zararların tazminini öngören yasa, köylerine geri dönecek ailelere “evlerini yaptırma, eski tarlalarını kullanma” imkanı gibi olanaklar sunacak.
Köyünün boşaltılması nedeniyle Türkiye’yi terk ederek Kuzey Irak’a yerleşen ailelerin, Mahmur Kampı’nda bulundukları sürede uğradıkları maddi kayıplar “Terör Tazminatı” adı altında karşılanabilecek. Buna göre, Mahmur’a yerleşen ailelere, tarlalarından ekin alamadıkları süre dikkate alınarak hesaplanacak miktarda tazminat verilecek. Ayrıca yıkılan evlerin onarımı veya yeniden yapılması konusunda da ailelere tazminat ödenebilecek. Türkiye’ye dönüş yapacaklardan askerlik çağında olanlara ise “en az bir yıl askere alınmayacakları” güvencesi verilecek. Bu kişiler kendilerine tanınan süre içinde yeni düzenlerini kuracaklar ve daha sonra askerlik yapacaklar.

KAMPTA DOĞANA VATANDAŞLIK STATÜSÜ 
Türkiyeli mültecilerin Mahmur Kampı’nda doğan çocuklarına, “TC vatandaşlığı” statüsü sağlanacak. Mahmur Kampı’nda Türk vatandaşlarıyla evlenen yabancı uyruklular ile bu evlilikten doğan çocuklar da, Türk vatandaşlığına alınacaklar.
Hükümet, Kürt açılımı sürecinde üniversitelerde açılan Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin yanı sıra, Kürt dili ve kültürü üzerine araştırmalar yapmak üzere iki büyük kentte Kürdoloji Enstitüleri de açılmasını istiyor.  Enstitülerin, Güneydoğu’daki üniversitelerden ziyade Ankara ve İstanbul’da kurulmasını planlayan hükümet, Ankara ve İstanbul’daki bazı üniversitelerle temas kurarak zemin yokluyor.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Dicle Üniversitesi’nin senato kararı aldıktan sonra Kürdoloji Enstitüsü kurulması için teklifte bulunmasını da istedi. YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç; Kürdoloji Enstitüsü açmak üzere başvuruda bulunan Dicle Üniversitesi’nin yazılı talebini reddetmediklerini, usulüne uygun teklif yapmak üzere iade ettiklerini açıkladı.

Kaynak : www.mynet.com.tr

LÜTFEN BU HABERİ OKUDUKTAN SONRA BUNDAN BİR ÖNCEKİ YAYINLADIĞIMIZ HABERİ DE OKUYUNUZ !!

6 Kasım 2009 Cuma

Teröriste tören, gaziye...?

Share

Kore gazisi açlık ve soğuktan öldü


Milas ilçesinde, 80 yaşındaki Kore gazisi yalnız kaldığı evde ölü bulundu. Gazinin cesedini inceleyen doktorlar, gazi Muharrem Topçu'nun ilk belirlemelere göre besin yetersizliği ve soğuktan ölmüş olabileceğini söyledi.
Milas-Bodrum Karayolu üzerinde terk edilmiş restoran binasındaki tek gözlü odada yaşayan Kore gazisi Muharrem Topçu'dan uzun süre haber alamayan Gaziler Derneği Milas Şubesi Başkanı Mehmet Sarban bir arkadaşıyla birlikte olay yerine geldi. Kapıyı açtığında Topçu'nun cesediyle karşılaşan Sarban, yetkililere haber verdi. 30 yıl önce doğum yeri Zonguldak'tan Milas'a gelen Kore gazisinin cesedini inceleyen doktorlar, soğuk ve besin yetersizliğinin ölüme neden olmuş olabileceğini ifade etti. Savcı incelemesinin ardından Topçu'nun cenazesi gazi arkadaşları tarafından alınarak 75. Yıl Milas Devlet Hastanesi morguna götürüldü.
Türkiye Muharip Gaziler Derneği Milas Şubesi Başkanı Mehmet Sarban, söylenecek çok fazla söz bulunmadığını belirterek; "Dağdan inen PKK'lıları törenle karşılayan yüce devletimiz yalnız yaşayan kahraman gazilerimiz için hiçbir şey yapmıyor" diye yakındı.

5 Kasım 2009 Perşembe

Share

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Habur'da yaşananlarla ilgili “72 milyonun hassasiyeti var” sözlerini sert bir dille eleştiren DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, “Birileri bize 'şerefsizler, köpekler' diyecek. Sayın Başbakan bunları görmemezlikten gelecek 72 milyonun hassasiyetinden söz edecek. Peki 20 milyon yurttaşının hassasiyeti yok mudur?” diye sordu.
 
 
DTP’nin haftalık grup toplantısında AKP’yi Kürtlere rağmen, Kürtleri dışlayarak Kürt açılımı yapmaya kalkmakla suçladı: “Kürtlerin bütün aktörleriyle birlikte bu sürecin içinde yer alma, rol oynama istem ve talebi, ‘Her şeyi kendi istediğim gibi yaparım’ inadıyla hareket eden hükümetin planını bozmuştur. Demek ki adına açılım denilen ve tahrip olduğu söylenen süreç, Kürtleri bu çalışmanın içine katmadan, onları kandırarak ve Kürtlere rağmen yürütülecekti. Yanlış hesap bu kez Bağdat’tan değil, Silopi’den dönmüştür.” 
 
Türk, Başbakan’ın ‘ayrımcılık’ yaptığını söyledi: “Sayın Başbakan, bizleri bu süreçte etkisizleştirmeye, yapıcı muhalefetimizi durdurmaya, irademizi teslim almaya çalışıyor. Yavuz hırsız misali, göz göre göre bizlere, halkımıza hakaret edip; sonra da hassasiyetlere dikkat etmeye davet ediyor! Birileri çıkıyor, ‘köpekler’ diyecek, birisi ‘şerefsiz’ diyecek. Sayın Başbakan bunları görmemezlikten gelecek 72 milyonun hassasiyetinden söz edecek. Peki 20 milyon yurttaşının hassasiyeti yok mudur? Bu ayrımcılık değil midir?” 
 
DTP grup toplantısında ‘gerilla’ kıyafeti giydirilmiş küçük bir çocuk ilgi odağı oldu. Çocuğun, toplantının ortasında ağlamaya başlaması gülüşmelere neden olurken Türk kürsüden, “İlk kez DTP grubunda bir çocuk sesi çıkıyor” espirisi yaptı. 
 
Radikal

3 Kasım 2009 Salı

Bunları Biliyormuydunuz?

Share



*Atatürk'ün dünyada baş öğretmen sıfatlı tek lider olduğunu

*Bir geometri kitabını yazdığını

*Norveç'de''Atatürk gibi olmak'' diye bir deyim olduğunu.

*'Atatürk'' Çiçeğinin adını,çiçeği bulan Wanderbit Landın'ın koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isinle üretilip satıldığını...

*Yunan başkomutanı Trikopis'in hiç bir zorlama ve baskı olmadan cumhuriyet Bayramı'nda Atina'daki;Türk büyükelçiliğine giderek Atatürk'ün resminin önüne geçip saygı duruşunda bulunduğunu..

*Mimber adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesnin geçtiğini..

*Kurtuluş Savaşında rütbe alan bir çok kadın askerimizin olduğu,dünya tarihine geçen tek bir üstteğmenimizin olduğunu,Üstteğmen Kara Fatma'nın700 erkek,43 kadından oluşan bir müfrezenin reisliğine bizzat Atatürk tarafından atanmış olduğunu..

*1938 de Ata'nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde ''Allah bir ülkeye yardım etmek isterse,onun elinden tutmak isterse,başına Muatafa Kemal gibi lider getirir''denildiğini..

*1996 da Haiti Cumhurbaşkanı'ın vasiyetinde mezar taşına yazılmasını istediği metinde ''Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Musatafa Kemal ATATÜRK'ü anlamış ve uygulamış olmaktan mutlu öldüm.''yazdığını..

*2000 de ABD Başkanının milenyum mesajında 'Milenyumun hiç şüphe yoktur ki;tek devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK'tür.Çünkü o yılın değil asrın lideri olmayı başarmış tek liderdir.'denildiğini..

*2005 te Amerika'nn en ünlü ekonomistlerinden Mr.Johns'un önerisinin'Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk'ü örnek alsın yeter'olduğunu



*İzmir kurtulmuş,çok tatlı bir yorgunluk ,Ankara'ya hareket edecekler..
trene binerler ve kompartmana çekilirler. Ertesi gün yaveri Atatürk'ün kompartımanının kapısını çalar. Atatürk yorgun,bitkin bir halde kravatını yıkamaktadır. Yaver:'Paşam bu ne hal,hiç uyumadınız heralde;niye böylesiniz'der. Atatürk: "Çocuk,kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz, kolumu yastık yaptım ağrıdı setremi yastık yaptım üsüdüm,uyumadım kalktım." der. Yaver: "Aman Paşam! Birimize haber vereydiniz, hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik!" der. Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan tarihi bir cevap verir:
"GEÇ FARKETTİM,HEPİNİZ EN AZ BENİM KADAR YORGUNDUNUZ,HİÇ BİRİNİZE KIYAMADIM.ÖNEMLİ OLAN BENM UYUMAM DEĞİL; MİLLETİMİN RAHAT UYUMASI!" der.


*Ve Mustafa Kemal ATATÜRK'ü çekemeyen Avrupa Birliği'nin, "AB Uyum Yasaları" gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasını istediğini.. 




1 Kasım 2009 Pazar

Şehit ailesine polis barikatı

Share

Polis, Şehit Aileleri Federasyonu’nun, Kürt açılımına ve PKK’lıların serbest bırakılmasına tepki olarak düzenlediği miting çerçevesinde TBMM’ye yürümesine izin vermeyince arbede yaşandı
Polis, Şehit Aileleri Federasyonu’nun, hükümetin Kürt açılımı ve PKK’lıların serbest bırakılmasına tepki olarak düzenlediği ‘Vatana Sevgi, Şehit ve Gazi’ye Saygı’ mitingi çerçevesinde TBMM’ye yürümesine izin vermedi. Şehit yakınları, “Türk-Kürt kardeştir, AKP kalleştir” diye slogan atılan miting sonrasında, üç noktada barikat kuran polisle karşı karşıya geldi. Yaşanan arbedede şehit anneleri ve çocuklar arada kaldı.

Plaketi parçaladı
Abdi İpekçi Parkı’nda dün düzenlenen mitinge yaklaşık 1500 kişi katıldı. “İmralı’daki çakala kim sayın diyorsa vatan hainidir”, “Türk doğduk, Türk öldük” yazılı pankartlar açılan mitingde, “Kürt sorunu yok, köpeklerin imha edilme sorunu var”, “Hükümet gafletten uyan”, “Bizde mi dağa çıkalım” yazılı dövizler taşındı. Küçük çocukların “Babamı geri istiyorum” yazılı dövizler taşıdığı mitingde, “Kahrolsun PKK, işbirlikçi AKP”, “Türk-Kürt kardeştir, PKK kalleştir”, “Hükümet istifa”, “İmralı basılsın, APO iti asılsın” ve “Dişe diş, kana kan, tek çözüm idam” sloganları atıldı. Mitingde, bir şehit yakını, parktaki ‘el’ heykelinin üzerine çıkarak, terörist Abdullah Öcalan’ın posterini ateşe verdi. Kalabalık, “Onun gözlerini de oy” diyerek tempo tuttu. Bir başka şehit yakını, kendisine Başbakan Erdoğan’ın verdiği plaketi parçaladı.
İstanbul Şehit Anaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Pakize Alp, konuşmasında, “Çocuklarımızın kemikleri, gazilerin yüreği sızlıyor. Düşman şimdi el üstünde. Asker eyledim gitti de gelmedi buna ne çare ama başkalarının çocukları gemiciklerinde, ABD’de geziyor” dedi. Şehit Aileleri Federasyonu Genel Başkanı Hamit Köse, “‘Şehit aileleri ve PKK kucaklaştı’ senaryolarını yutturmaya çalışıyorlar. Okyanus aşırı aldıkları talimatlarla genel af ilen etme çabasındalar. Açılım zeminini hazırlayan sözde siyasetçiler ihanet içindeler. Habur’da bir tek kırmızı halı serip madalya vermeleri eksik kaldı. Madalyalarımızı verelim, teröristlere taksınlar” diye konuştu. Şehit Aileleri Federasyonu’nun İzmir
Caddesi’ndeki binasına yürüneceği anonsu yapılınca polis, eylemcileri, Necatibey Caddesi’ne yönlendirmek istedi. Eylemciler, polise, “Şehide değil, PKK’ya barikat” diye tepki gösterdi.

Vatandaşlardan alkışlı destek
Tekbir getiren bir grup, ‘Allahuekber’ nidalarıyla polis barikatını üç noktada aştı. Grup içinden, “Meclis’e gidelim” sesleri yükselirken, “Meclis’i basarız” ve “Meclis’te PKK istemiyoruz” sloganları atıldı. Necatibey Caddesi’ne kadar ilerleyebilen kalabalığa vatandaşlar alkışlarla destek verdi. Bir eylemci, “Başbakan gelsin. Tayyip çocuğumun katilini affetti” diyerek sinir krizi geçirdi. Arbede sırasında bazı çocuklar ezilirken, küçük bir kız çocuğu da “Devlet bizi ortada bıraktı” diye ağladı. Meclis’e yürüyemeyen kalabalık İstiklal Marşı’nı söyledikten sonra dağıldı.


Kaynak : www.milliyet.com.tr

31 Ekim 2009 Cumartesi

Öcalan: Bundan sonra hiçbir grup Türkiye'ye gelmeyecek

Share

Öcalan: Bundan sonra hiçbir grup Türkiye'ye gelmeyecek

Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan, "demokratik açılımın” "hikaye" olduğunu iddia etti ve “Asıl amaçları PKK’nin tasfiyesi” dedi. Öcalan, bundan sonra hiçbir grubun Türkiye’ye gelmeyeceğini açıkladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın birkaç rolü birden oynadığını belirteren Öcalan, “Ama Kürtler bu golü yemez” dedi, Bülent Arınç’ın açılıma yaklaşımını ise övdü.

 Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan, demokratik açılımın "hikaye" olduğunu iddia etti ve “Asıl amaçları PKK’nin tasfiyesidir” dedi. Öcalan, bundan sonra hiçbir grubun Türkiye’ye gelmeyeceğini açıkladı.

Erdoğan’ın birkaç rolü birden oynağını belirterek, “Ama Kürtler bu golü yemez” diyen Öcalan, Fransa’nın Korsika’ya tanıdığı hakların Kürtlere tanınması önerisinde bulundu.

ANF’nin haberine göre, Öcalan, İmralı’da avukatlarıyla yaptığı haftalık görüşmede, “demokratik açılım”a ilişkin çok önemli değerlendirmelerde bulundu.

"KARŞILAMAYA AKP’LİLER DE GİTTİ" İDDİASI 

Barışın ciddi bir iş olduğunu ve saygı gösterilmesi gerektiğini kaydeden Öcalan şöyle dedi: “Bu oyun değildir, ciddi olunması gerekiyor. Saygı gösterilmesi gerekir. Barış işi ciddi bir iştir, saygı ister. Her şey anlaşılmıştır. Bu grupların gelişi ve buna karşı Kürt halkının onurlu sahiplenişi, duruşu, Hükümetin gerçek yüzünü, niyetini ortaya çıkarmıştır. Hükümetin planı suya düştü. Oraya gidenler sadece DTP ya da PKK sempatizanı değildir. AKP’liler de gitti. Hükümeti korkutan da budur. Kendi oy kaybından korktu. Ama bu durum öyle oy hesabıyla yürütülecek bir durum değil. Barış ciddiyet ister. Ben, çağrıma uyup gelen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Böylece bana bağlılıklarını göstermişlerdir. Bu grupların gelişi ve Kürt halkının tutumuyla barıştan yana olduğumuzu gösterdik. Kürt halkı barış iradesini açıkça ortaya koymuştur. Ama buna karşılık Hükümet ciddi yaklaşmamıştır.” 

"SAYGISIZLIK YAPIYORLAR" 
Öcalan, “Bu böyle olmaz. Bir yandan İçişleri Bakanı bir şey diyor, diğer yandan bu şehit aileleri istismar amaçlı Meclis’e giriyorlar, Meclis Başkanı’yla görüşüyorlar, saygısızca konuşuluyor, hakaret ediliyor, terör merör diyorlar. Bu saygısızlıktır” diye konuştu.

"ARINÇ’A SESLENİYORUM..."  

“Sil baştan ne demek? Ne yapıyorlarsa yapsınlar. Zaten bunların barış gibi bir niyetleri yok. Bunlar barışta ciddi değil, samimi değil. Bunların tek amacı tasfiyedir. CHP ile MHP’yi de geçelim, bunlar zaten barış istemiyor. Biri ulusalcı faşist diğeri milliyetçi faşist. Bunlar zaten savaş istiyor. Bülent Arınç’ın yaklaşımı biraz daha olumlu gibi görünüyor. Sayın Arınç’a buradan sesleniyorum. Bu AKP’nin yaptığı dine sığmaz, bin yıllık kardeşlik diyorlar, kardeşliğe de sığmaz, demokrasiye de sığmaz. On bin korucu öldü diyorlar, kırk bin de bizden öldü diyorlar, toplam elli bin. Elli bin kişi ölmüşse orada savaş vardır. Terör diyorlar terör de olsa yine ortada bir savaş vardır. Savaş varsa ortada iki taraf olur. Ve barış da taraflar arasında olur.” 

"AÇILIM HİKAYE, ASIL AMAÇ PKK’NIN TASFİYESİ"  
“Başbakan’ın duygusal davranmaya hakkı yok. Ben on yıldır burada dünyanın en yalnız insanı durumunda tutuluyorum ama en zor anımda bile duygusal davranmıyorum. Barış süreci oy kaygısıyla yürütülemez. Bunlar hala koltuklarının derdindeler. AKP, samimi değil. Bu barış grubunun gelmesiyle AKP’nin ne yapmaya çalıştığı açıkça ortaya çıkmıştır. Zaten benim grup çağırmamdaki amaç da buydu. Bunlar sözde burada beni kullanarak bu meseleyi kendilerince halledeceklerini hesaplıyorlar. Beni bu amaçla kullanamazlar.Açılım hikaye, asıl amaçları PKK’nin tasfiyesidir.” Öcalan şöyle devam etti: “İsmail Beşikçi ve Baskın Oran’ın gazetede çıkan yazılarına cevap vermek istiyorum. İsmail Beşikçi yazısında kırk milyon Kürt var, Kürtlerin de bir devletinin olması gerektiğini söylüyor. Olaya devletçi yaklaşıyor. Anlıyorum onu, İyiniyetlidir,dürüsttür. Devlet istemelisiniz mesajını veriyor. Ama benim ne demek istediğimi tam anlamıyor. Benim de sosyolojik yönüm güçlüdür. Beşikçi de sosyologtur ama devleti iyi tahlil edemiyor. Bu son savunmalarımda devlet konusundaki düşüncelerimi anlattım. Devlet halklara özgürlük getirmez.”  

"TÜRK ÜST KİMLİĞİ DEHŞETTİR"  
“Ben savunmalarımda devletin çözüm olmadığını tarihsel toplumsal temelde anlattım, açımladım. K. Marks, Lenin, Mao bunlar da devleti iyi tahlil edememişlerdir. İngiltere K. Marks’a kucak açıyordu, onlar tarafından besleniyordu, Almanya’ya karşı kullanma amacındaydı. K.Marks İngiliz ajanıdır demiyorum ama objektif olarak İngiliz politikalarına hizmet etmiştir. Alman sosyalistleri, komünistleri Marks’ı bu yüzden sevmezlerdi. O nedenle komünizm yerine Almanya’da milliyetçilik gelişmiştir. Çin bugünkü krizde kapitalizmi ayakta tutan ülkedir. Dolayısıyla Kropotkin haklı çıktı. Öncesinde Sovyetler Birliği de objektif olarak kapitalizme hizmet etmiştir. Devletin sosyalisti olmaz. Sosyalist devlet de olmaz. Baskının, sömürünün, zorbalığın kaynağı devlettir. Devlet tümüyle de kötüdür demiyorum. İyi yanları da var; demokratik devlet, hukuk devleti olursa.” “Yine Baskın Oran yazısında “Türk üst kimliği korkunçtur” diyor. Çok geç kalınmış bir tespittir, benim yazılarımı incelemiştir. Tabi kendisinin de incelemeleri var. Ben siyasaldayken Baskın Oran o zaman asistandı. O zaman da yazıları vardı ancak son yıllarda daha iyi anlıyor. O da söylüyor, ben de söylüyorum Türk üst kimliğinde gerçek Türklük de yok. Evet, Türk üst kimliği korkunçtur, ben de dehşettir diyorum. Türk üst kimliği bütün halklara dayatılıyor. Türk üst kimliğini yaratanlar da Türk değiller. İttihat Terakki’nin kurucularından ikisi Kürt -biri Abdullah Cevdet– biri Arap, biri Arnavuttur. İdeologları da Ziya Gökalp’tır. Ziya Gökalp Zaza Kürdüdür.” 

"BENİ ABD TÜRKİYE'YE TESLİM ETTİ" 
"1944’ten sonra ABD devreye girdi, Türkiye ABD politikalarına teslim oldu. Suphi Kahraman ve Türkeş 1958’lerde ABD’de eğitilmişlerdir. Gladio’yu geliştirdiler. NATO bünyesinde Avrupa’da bu Gladio örgütleri kuruldu. İtalya’da çok güçlüdür mesela Berlusconi de o takımdandır. Ama Gladio’nun Avrupa merkezi Almanya’dadır. Beni buraya getiren de Gladiodur. Amerika istedi Gladio’nun Avrupa kanadı bunu yaptı. AB de bunlara uydu, bütün kapılar kapatıldı. Yunan dostlarımız da ihanet edince buraya getirildik. Bu işi ABD yapmıştır, beni buraya getirmiştir. Buraya getirilirken bir Amerikalı da vardı uçakta. İngilizce konuşuyordu. Buraya kadar da geldi. “Bakın Öcalan’ı sağ salim size teslim ediyorum” dedi. Kendisi de zaten doktordu, sağlık personeliydi.”  

"BENİM ÜZERİMDEN PKK’YI TASFİYE EDEMEZLER"  
“Benim sağ olmamı, yaşamamı istiyorlardı. Buradaki cezaevinde fiziki müdahaleye varan yaklaşımlar oldu. Ama ben burada geri adım atmadım, atmam da. Ben ölsem de yaşasam da Kürt halkı onurlu bir barış dışında bir şeyi kabul etmez, etmemeliler, kendi iradelerini korurlar. Kürt halkı bu noktaya gelmiştir. Beni kullanarak benim üzerimden kesinlikle PKK’yı de tasfiye edemezler. 2004’te de Osmanları kullanarak beni ve PKK’yi tasfiye etmeye çalıştılar. AKP ve ABD’nin yaptığı Güney’deki küçük Kürt devletçiği çerçevesinde bu işi çözmekti. O yüzden bu Osman ve diğerlerini satın aldılar. Hala bunlara aslında parayı ABD veriyor. Bunlar için tek değer para ve kadındır.”  

"DİYARBAKIR UTANSIN"  
“Diyarbakır utansın, Diyarbakır’daki aydınların kanı kaynamıyor, anadilini öğretmek bir küçük kıza kalmış. Hükümet diyor ki biz işte Kültürel, ekonomik ve sosyal açılımlar yapıyoruz. Bunun anlamı Kürtlere sosyal, Kültürel, ekonomik soykırımdır. Halkın yüzde sekseni işsiz, işte Diyarbakır ortadadır. Ağrı-Bitlis ekseninde Kürt açılımından söz ediliyor. Hükümet burada ekonomiyle, rant dağıtarak kendi yandaşlarını oluşturma politikası yürütüyor.” 

"ERDOĞAN ÜÇ KURAL İHLALİ YAPIYOR, KÜRTLER BU GOLÜ YEMEZ" 
Erdoğan’ın birkaç rolü birden oynadığını ifade eden Öcalan, şunları dile getirdi: “Erdoğan’ın birkaç rolü birden oynamak istiyor. Erdoğan da geçmişte futbol oynamıştı, futbolu iyi bilir. Futbolda oyunun kuralları önceden bellidir, oyunun ortasında kurallar değiştirilmez, değiştirilirse kural ihlali olur. Kürtler oyunda kural ihlali yapmıyor ama Erdoğan oyunun ortasında kendisi üç kural ihlali yapıyor. Bir yandan savunmada oynayacağım diyor, kaleyi koruyorum diyor, işte bunu tek devlet, tek millet, tek bayrak deyip yapıyor, sözde kaleyi savunuyor. Bu birinci kural ihlali. Aynı anda oyun başlamışken bu sefer orta sahada oynayacağım diyor. İkinci kural ihlalini yapıyor. Yine aynı oyunda bu sefer ben ileride oynayacağım, gol atacağım diyor. Bu da üçüncü kural ihlalidir. Oyun böyle oynanmaz. İşte bu açılımla ileride oynayarak Kürtlere gol atmaya çalışıyor. Ama Kürtler bu gölü yemez. Diyarbakırlılar futbolla ilgililer, iyi anlarlar.” 

"KORSİKA’YA TANINAN HAKLAR TANINSIN" 
“Üçüncü çizgi ise bizim savunduğumuz yoldur. Kürtlerin örgütlemesi KCK’dir. Devletin bunu kabul etmesi gerekiyor. Ama işte bu nedenle bir kısım tutuklamalar oldu. Devlet, TÜSİAD’ı nasıl kabul ediyorsa KCK’yi de kabul etmelidir. KCK klasik anlamda bir sivil toplum örgütü değildir ama toplumun kendini demokratik örgütlemesidir. Daha iyi anlaşılsın diye bir metafor kullanıp benzetme yapacağım. KCK Kürtçe okunuşu “Keçık”e benziyor. Keçık de küçük kız anlamına geliyor. İşte bizim KCK anlayışımız küçük kız, kadının sürekli aşk ve özgürlük arayışına benzer. Bu aşk mutlak aşka benzer. Bu aşka güç getirebilenler bu aşkı yaşasınlar, güç getiremeyenler uzak dursunlar. Bizim tek devlet, tek millet, tek bayrakla bir sorunumuz yok. Bizim devletin üniter yapısıyla da bir sorunumuz yok. İstedikleri kadar tek tek tek kalabilirler. Biz çok şey istemiyoruz. Bunlar kendilerine örnek aldıkları Fransa’nın Korsikaya tanıdığı hakları tanısınlar yeter, başka bir şey istemiyoruz. Korsikalılara haklarını ve özgürlüklerini, bölgesel özerkliklerini verdiklerinde Fransa’nın üniterliği mi bozuldu? Hayır. Kürtlerin kendi anadillerini öğrenmelerine bile izin vermiyorlar. Bu açılım hikayesi de AKP’nin de değil ABD’nindir. 5 Kasım 2007 görüşmesinden sonra başlayan bir süreçtir. Bu sadece Hükümetin projesi değil, devletin projesidir.” “Daha önce Özal’a da sormuştum. Birşeyler yapmak istiyorum dediğinde; kendi kendime Özal ya devleti tanımıyor ya da samimi değil demiştim ama sonu biliniyor. Erbakan da aynı şekilde Suriye Devlet Başkanı aracılığıyla görüştü, mektuplar yolladı. Ben kendisine de söyledim; sizin buna gücünüz yetecek mi? Evet dediler ama bir süre sonra o da devrildi. Askeri cepheden ‘97’de Karadayı onlar vardı. Aynı şeyi onlara da demiştim. İşte gücünüz var mı diye. Güçleri olmadığı ortaya çıktı. Buraya getirildiğimde de soruşturma aşamasında aynı şeyleri söylemiştim bazı yetkililere. ‘99’da Ecevit’le de aynı süreç yaşanmıştı ama olmadı.” “Benim silahları bıraktırma iradem var, gücüm de var. Ta 1999’da hakime de söylemiştim. Hakim bana “Apo sen silahları bıraktırabilir misin?” Diye sormuştu. Evet güvence verilirse üç ay içinde silahları bıraktırabilirim, demiştim. Hükümete, AKP’ye yedi yıl süre verdik. Şimdi diyorlar ki, askerler de buna dahil; “ah biz keşke o süreci değerlendirseydik” diyorlar. Niye değerlendirmediniz, niye adım atmadınız, nerdeydiniz? Demek ki amaçları çözüm değilmiş, tasfiyeymiş. 2004’te Osmanlar üzerinden bunu denemeye çalıştılar, olmadı.” 

"ONURLU BİR BARIŞTAN BAŞKASI KABUL EDİLEMEZ" 
“Barış grubunun gelişinden de anlaşılıyor ki silah bırakma konusunda hala PKK’yi ikna edebilirim. Beni dinliyorlar, bana bağlılar. Ama ben artık karışmıyorum. Ben demokratik çözüm ve barış konusunda üzerime düşeni yaptım. Kürt halkı onurludur, onurlu bir barıştan başka bir şeyi kabul edemez. Kürtlerin barış iradesi oluşmuştur. Kürt halkı herkese, MHP, CHP, AKP, DTP bütün partilere, aydınlara sorsunlar; bizim barış irademiz var ya sizlerin var mı? Barışa karşı olanlara geçit vermeyelim. Söylediğim gibi ben burada ölebilirim, öldürülebilirim de bilemiyorum ama ben olsam da olmasam da Kürt halkı ve hareketi kendi kararlarını kendileri verecek, kendi özgürlüğünden, onurundan taviz vermeyecek bir noktaya gelmişlerdir. Ben buradan savaş kararı da veremem, vermem. Bu kararı sadece PKK’nin kendisi verebilir. Gerilla arkadaşlarım bana bağlıdır biliyorum ama gerilla olmak zordur. Kendilerini iyi korusunlar. Kendi içlerindeki Ergenekon benzeri şeyleri tasfiye etsinler. İşte içlerindeki Ergenekon benzeri şeyler nedeniyle bulundukları mağarada toplu olarak imha oluyorlar. Bunları açığa çıkarmaları gerekiyor." konusundaki son tutumu nedeniyle eleştirdi, Başbakan Yardımcısı tarihini biliyorsunuz; Uhud savaşını, Bedir savaşını, Hendek savaşını bilirsiniz. Beş bin asker ve beş bin faşizmi deniliyor ama kapitalist modernite faşizmin ta kendisidir. Lenin, “sosyalist devlet” üzerine kafa yoruyordu. Prodhon, Kropotkin ve Bakunin bunlar devleti daha iyi tahlil etmişlerdi. Hatta Kropotkin, Lenin’e karşı çıkarak “sen diktatörlüğü getiriyorsun, demokrasiyi yok ediyorsun” diye karşı çıkmıştı. Lenin de ona “bunamış” diyordu. Ama sonuçta Sovyetler birliği yıkıldı, idarecilerinin bir rolü yok, onlarla bir problemim, ilişkim de yok. Bundan sonra ne olur bilemem. Beni öldürebilirler de ilaçla mı başka bir şekilde mi bilemiyorum, ABD’ye, beni buraya getiren güçlere kalmış bir şey..

Kaynak : www.milliyet.com.tr

29 Ekim 2009 Perşembe

Cumhuriyetimizin 86. Yılı Kutlu Olsun!

Share

"Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmaya hazırız."
1923 (Atatürk'ün S.D. III S. 71)

Seni seviyoruz ... Hep seviyoruz.. Ötekilere inat!

Share

SENİ SEVİYORUM YAKIŞIKLIM!
Yazgülü ALDOĞAN
http://www.yazgulua.com
29.10.2008


Seni her zaman sevdim, ama bir tür doğum günün kabul ettiğim 29 ekimlerde bir başka sevdim, biliyor musun? Çünkü 29 ekimler sadece senin değil, benim de bir tür doğum günüm. Bizim. Ülkemizin. Ulusumuzun. Senin deyiminle "muasır medeniyetin" yani çağdaş uygarlığın benimsediği değerlere inananların, onları yaşayabildiği bir düzen demek olan "laik, demokratik cumhuriyet"in doğum günü! Sen eğer savaş meydanlarından muzaffer çıkartarak meclise getirdiğin o "cumhur" a, bir "Cumhuriyet" armağan etmeseydin, bugün ben bir cumhuriyet ürünü çağdaş kadın olarak bilgisayarımın başında oturup sana bunları yazamazdım... Zaten bunları yazacak donanıma da sahip olamazdım. Başım açık, fikrim açık, alnım açık da olamazdı! Ayağımın üstünde durabiliyorsam senin sayende, bunu hiç unutmadım.

Seni önce bir komutan olarak tanıyıp çok sevdim. O ne askeri deha! Her ne kadar Çanakkale Savaşı'ndaki başarını göz ardı etmeye çalışan hainler çıkıyorsa da, tarih biliyor ve yazıyor. O savaş da, diğer savaşlar da, senin ve senin yönlendirdiğin komutanlarının aklıyla, askerlerinin canıyla kazanıldı. Ki o savaşlar kazanılmasaydı, üzerinde cumhuriyet ilan edilebilecek bağımsız bir vatanımız da olamayacaktı...

Sonra bir siyaset adamı olarak girdin kalbime. Ulustaki o küçük Meclis'de geceler boyu süren tartışmalarda yürüttüğün taktikler, yaptığın konuşmalar, kavgalar gürültüleri, karşı çıkanları bir meydan savaşı yönetir gibi ustaca yönetmen ve hepimiz için en iyi sonuca erişmen...

Ve sonunda milletle beraber yarattığın cumhuriyeti, çağdaş değerler sistemi içine oturtman! Ki o çağdaş değerleri yıllardır birileri farenin peyniri kemirdiği gibi dişleyip duruyor ve koca gedikler açıyorlar. Açıyorlar ama sistem yine de yürüyor, korkma!

Çalışma masamın arkasında bir fotoğrafın duruyor, üstü açık bir arabada, elinde şapkayla arkanda bir yerlere bakıyorsun. Ne de yakışıklısın! Laf aramızda, bu yakışıklılığın, her giydiğini yakıştırman ve bugün için bile o yerine göre, adabına göre şıklığın, karizman, olağanüstü! Tevekkeli değil, bütün kadınlar hayranmış sana... Yani nereden saldıracaklarını bilemeyenler, askeri dehanı, siyasi zekanı, uzak görüşlülüğünü karalayamayanlar, bu yönlerine saldırır... Şimdi en son, eşini, Latife Hanımı yüceltme çalışmaları da biraz bundan! Onu, bağımsız kadın hareketinin, feminizmin bir numaralı öncüsü yapmalar, senin onu nasıl da ezdiğin ve terkettiğin edebiyatı üzerinden yürütülüyor... Bütün dünyanın kabul ettiği "yirminci yüzyılın en büyük devlet adamı ve lideri" tanımına kara çalmanın tek yöntemi "insan Mustafa Kemal"i kötülemekten geçiyor: çok içerdi, kabaydı, karısına kötü davranmıştı, falan... Sanki o da bakkal Mustafa ile evlenmişti de ancak sıradan bir evlilikte beklenebilecek davranışlar için ısrarcı olmuştu!

Umrumda değil. Umrumda olan bir tek şey var yakışıklım. Sen gittikten sonra beceremediğimiz bir şey: cumhuriyetin kazanımlarını bütün cumhura yayamamak...

Benim bir büyük kent kadını olarak sahip olduğum eğitim, çalışma, özgür yaşama haklarına kırda, küçük kentte, Doğu'da kimi kızların, kadınların henüz sahip olamaması. Eşitliği henüz sağlayamadık çakır gözlüm. Senin arzularının aksine kimi güzel kadınlar hala çarşaf altında, kiminin başını 7 yaşında bağlıyorlar, kimi başını açmıyor diye okuluna gidemiyor. Ana, baba, aile, mahalle, töre baskısı, kadınları hala esir alıyor. Yoksulluk ve cahillik, bazı yerlerde hala kırılamadı. Yobazlık bu gübrede hala tohum atıyor, serpilip büyüyor. Memleketimin delikanlıları, hala kimi art niyetlilerin elinde dağlarda ser sefil ediliyor, ellerine silah veriliyor, kan kardeşlerinin katili oluyorlar! Senin zamanında yoktu paşam, Kürt, Türk diye kardeşini vuruyor... İşte bunlar umrumda biliyor musun...


Yazgülü ALDOĞAN

http://www.yazgulua.com/arsiv.asp

29.10.2008