25 Eylül 2009 Cuma

Pasif Laik Çıktı Bir de..

Share Türkiye pasif laik olacak!

Anayasa profesörü Ergun Özbudun’a göre AKP’nin benimsediği laiklik anlayışının tanımı bu; pasif laiklik..

Farkı ne?

Şu..

Dinin kamudaki görünürlüğünün serbest bırakılması..

Peki şu anda yasak mı?

Kâğıt üstünde yasak.. Ama fiilen serbest..

Bu yüzden Özbudun’un ‘Zaman alacak ama Türkiye pasif laikliğe geçecek’ sözüne takıldım kaldım..

Türkiye’de zaten pasif laiklik uygulanıyor.. Çok uzun bir süredir dinin kamudaki görünürlüğü arttı..

Teşvik edildi..

Daha da ötesi, önemli kriter haline geldi..

İş bulmada, işini görmede, işini çözmede, imkân yaratmada, ihale almada, kamu ile iş yapmada belirleyici kritere dönüştü..

Kimlik haline getirildi..

Özbudun pasif laikliği ‘devletin bütün din, mezhep hatta dinsizlere eşit mesafede olması’ şeklinde tanımlıyor ama kazın ayağı öyle değil..

Sonunda ‘devlet’ diye sizin muhatap olduğunuz, bir insan..

Dinin kamuda görünürlüğünün artması o insanların tercihini, kararlarını etkiliyor..

Aynı mezhepten olanların birbirini kollaması..

Mutaassıplık derecesinin ölçülmesi..

Ölçüldüğü için gösterme ihtiyacının hissedilmesi..

Ben de sizdenim mesajının verilmesi..

Artık yadırgamadığımız uygulamalar oldu.. Çok uzağa gitmenize gerek yok.. Herhangi bir belediye binasından içeri girin, o belediyenin partisini üç beş saniyede

anlarsınız..

Anladığınız anda işinizi daha kolay halletmek için davranışınız, hitap şekliniz değişiyorsa..

Değiştiği için bazı kapılar aralanıyorsa..

Din kamuda belirleyici hale gelmiş demektir..

Türkiye’deki durum da aynen budur.. Hepimiz biliyoruz ki vatandaş CHP’li belediyelerde farklı, AKP’li belediyelerde farklı davranmak ihtiyacını hissediyor..

O his bile bir sakatlık, bir terslik olduğunun kanıtı değil mi?

*****

Açılımı sorgulayan şiddetsever mi?

Bilmeden mi yapıyorlar, planlı bir kampanyanın ürünü mü karar veremedim.. ‘Kürt açılımı’nı tartıştırmak istemiyorlar..

Kimler mi?

Hükümete yakın çevreler..

Şöyle.. Şiddet mi, barış mı? Analar ağlasın mı, ağlamasın mı? Kan dökülsün mü dökülmesin mi? Bu kadar can gitti artık yeter değil mi? gibi sorular sorup kendisini insan hisseden herkesin..

Tabii ki barış..

Tabii ki analar ağlamasın..

Tabii ki kan dökülmesin..

Cevabını AKP’nin ‘Milli Birlik Projesi’ne tam destek kabul ediyorlar..

*

Meseleyi şuna getirmek istiyorlar.. AKP’nin projesine destek vermezsen şiddetseversin, savaş yanlısısın!.. Hani bir ara AKP’li olmayan herkesi ‘darbeci’ diye yaftaladıkları gibi..

Aynı oyunu çeviriyorlar..

‘Tabii ki silahlar sussun, tabii ki artık kan dökülmesin ama iktidarın ne yapmak istediğini de bir anlayalım’ sözünü ağızlara tıkamaya çalışıyorlar..

Hemen Kürt düşmanı olmakla..

Şiddetten nemalanmakla suçluyorlar..

Kaldırılan toz bulutunun amacı belli.. Ya Milli Birlik Projesi’ni dolayısıyla AKP’yi destekleyeceksin ya da...

M.Tezkan
www.gazetevatan.com/

18 Eylül 2009 Cuma

'X,W,Q ile Türkiye bölünmez'

Share DEMOKRATİK Toplum Partisi Van Milletvekili Özdal Üçer, gündemde olan Kürt açılımı kapsamında X, W ve Q harflerinin kullanılmasının Türkiye'yi bölmeyeceğini söyledi. Harf devriminden önce şu anda kullanılan harflerin de olmadığını belirten Üçer, "Bu üç harften dolayı bölünecek bir devlet mantığını esas almak çok ilkeldir" dedi.

Hükümetin başlattığı Kürt açılımı kapsamında içinde X, W, Q harflarinin de bulunduğu yeni bir alfabenin bulunmasının bir sakıncası olmadığını belirten DTP Van Milletvekili Özdal Üçer, Kürt dili fonetiğinde bu üç harfin farklı sözcüklerde kullanıldığını söyledi. Kürt dilini gırtlak dili olduğunu da belirten Milletvekili Üçer, bazı örneklerde vererek şöyle konuştu:

"Türkiye'de harf inkilabı yapılmadan önce şu an kullanılan harfler de yoktu. Bilindiği gibi Cumhuriyetten sonra Latin Alfabesi'ne geçildi. Kürt dili fonetiği açısından ve Kürtçe gırtlak dili olduğu için X, W, Q harfleri farklı sözcüklerde kullanılıyor. İşte Kürtler bu sözcükleri nasıl yazıp okuyacaklar. Onun için bu harflarden dolaylı bölünecek bir devlet mantığını esas almak çok ilkeldir. Harften dolayı devlet bölünmez. Bunu gerekçe olarak gösteren bir anlayışı kabul etmiyoruz. Türkiye'nin toplumsal yapısı açısından, Kürtler ve farklı etnik toplumlar için hangi anlamda olursa olsun yenilik yapılması gerekir. Özgürlükçü bir ortam, demokratik birliktelik için herkes bu konuda duyarlı olmalıdır. Başbakan Ahmedi Hani diyor. Başbakan'a serbest de Kürtlere mi yasak."









-  "Kürt dili fonetiği açısından ve Kürtçe gırtlak dili olduğu için X, W, Q harfleri farklı sözcüklerde kullanılıyor. İşte Kürtler bu sözcükleri nasıl yazıp okuyacaklar." E bize ne ? Kürtçe hiçbir resmi makamda kullanılıyor mu ki? Hala açamadık mı gözümüzü ne ?!.. Hala göz göre göre vatan elden gidiyor mu ne?!.. Bu devleti kuranlar bundan 100 sene sonrasını görerek nutuklar, hitabeler yazmışlar, bugün yaşanacakları harfi harfine bilmişler de, biz bu kadar gözümüzün önüne olan olayları göremeyecek kadar aptallaştırılmış mıyız yoksa?! Yok yok.. Öyle olmamıştır, olmamalıdır.. OLAMAZ!... Biz o damarlarında asil kan dolaşan TÜRK GENCİYİZ... Değil mi?....

17 Eylül 2009 Perşembe

Açılım Önerileri

Share Gazete Habertürk’ün bugün manşetten verdiği haberde dün Ankara’da yaşayan yoğun trafiğin detayları yer aldı.

Habere göre 8 bakanlık açılım için atacağı adımları tek tek belirleyip mini MGK’da Başbakan’a sundu. Dünkü toplantılarda bu öneriler tartışıldı..



İŞTE TARTIŞILAN O AÇILIM ÖNERİLERİ
1- Suça karışmayanlar 3 ay rehabilitasyonla serbest olacak.



2- Suça karışıp pişman olan 5 yıl gözetim altında tutulacak.



3- Terör örgütü liderlerine af yok (yurt dışı esnekliği düşünülüyor)



4- Kürtçe ilköğretim ve lisede seçmeli ders olacak.



5- QWX alfabeye dahil edilecek.



6- Mahmur kampındaki Türkler getirilecek.



7- Mahmur kampındaki yabancılar tasfiye edilip ülkelerine gönderilecek.



8- Kürtçe yer isimleri iade edilecek.



9- Devlet Kürtçe yayınları destekleyecek.



10- Devlet Tiyatroları 'Mem u Zin'i oynayacak.



11- Kürtçe Kuran meailini devlet bastıracak.



12- Devlet dairelerinde Kürtçe tercüman olacak.



13- "Ne Mutlu Türküm diyene" yazıları yenilenmeyecek.



14- İlköğretim andı kaldırılacak.



15- Devlet toplu Kürtçe kitap alımı yapacak ve kütüphanelere dağıtacak





/http://www.ensonhaber.com/
16.09.2009

12 Eylül 2009 Cumartesi

A-çı-lım

Share DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ne yapmak istiyor?

Bayraklara sarılı dizi dizi şehit cenazeleri toprağa verilirken Silâhlı Kuvvetler’e terör örgütüne karşı operasyonları durdurma çağrısı yapmak neyin nesidir?

Bir siyasi çözüm çabası mı, yoksa acısı yurdu sarmış yürek yangınlarına benzin döken bir tahrik mi?

Gazetelere Ahmet Türk’ün demeci genel olarak “PKK elini tetikten çeksin” başlığı ile girdi. Keşke çağrı bundan ibaret olsa.

Ama değildir; Ahmet Türk “normalleşme için operasyonlar durmalı, PKK da elini tetikten çekmelidir” diyor.

Bu ateşkes durumudur.

Terör örgütünün resmen tanınmasıdır.

DTP’liler sivil örgütleri ziyaret ediyorlar.

En yararlı ziyareti dün gerçekleştirmiş sayabilirler kendilerini. Çünkü Türkiye Barolar Birliği’nde onlara ayaklarını yere basacak gerçekler açıkça söylenmiştir:

“Ortak eğitim dilinin Türkçe olması bizim olmazsa olmazımızdır. Güç kullanma tekelinin devlette olması ilkesinden vazgeçilemez.”

Bunların ihlâli cumhuriyeti zedeler.

Cumhuriyet sakatlanırsa demokrasi kalmaz.

O zaman neyin açılımını yapacağız?

G.Mengi
www.gazetevatan.com





Ahmet Türk ne demişti?


DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, “Bu süreçte çabalar ve fırsatların olduğunu” ancak “acıların bitmesini istemeyen güçlerin de bu süreci baltalamaya yönelik bazı çalışmaları olduğunu” savundu. Türk, şöyle konuştu: “Bu tartışmalı dönemde, bu sancılı süreci fırsata dönüştürme konusundaki yapılan açılımları sonuna kadar destekliyoruz. Neler yapabiliriz, neleri gerçekleştirebilir, ortak bir noktada nasıl buluşabiliriz, bu noktada çalışmaları sürdürüyoruz. İnanıyorum ki, bütün Türkiye halkı bu acılı sürecin sona ermesi için büyük bir çabanın içerisinde olacaktır. Bizim amacımız birbirimizi anlamaktır.” MAZLUM-DER Genel Başkanı Ahmet Faruk Uysal da katılımcı süreçlerden geçmiş bir sivil anayasa yapılması gerektiğini ifade ederek, “Anayasa yapılana kadar kültürel hakların verilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz” dedi. Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Türk, şehit haberlerini değerlendirmesinin istenmesi üzerine şunları söyledi: “O haberi Mardin’deyken aldım, büyük bir üzüntü duydum. O acılar bizim yüreğimizdeki acılardır. Birileri gibi bunu kullanmıyoruz. Her yaşanan olaydan, her yaşamını yitiren insan için büyük acı duyuyoruz. Ama biz başından beri hep şunu söyledik, operasyonlar durmadığı müddetçe buna benzer şeylerin yaşanacağını görmemiz lazım. Bizim başından beri endişemiz bu. Bir açılım sürecinde sıfır noktada operasyonlar yapılırsa, bir dağın başına gidip operasyonlar yapılırsa, maalesef bu ölümlerle, acılarla karşı karşıya kalıyoruz. Türkiye’nin normalleşmeye ihtiyacı var. Normalleşme için herkesin hassasiyet göstermesi gerekiyor, bunun için operasyonlar yapılmamalı. PKK da elini tetikten çekmelidir, diye açık şekilde ifade ettik. Biz, bunu artık görmeye başladık.”

Yola Gelmeliymişiz!

Share ŞANLIURFA'nın Suruç İlçesi'nde, kendilerine `Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi' (YDG-M) adını veren DTP'li bir grup tarafından `Werin Ru' (Yola gelin) adıyla yürüyüş düzenlendi. Bölücübaşı Abdullah Öcalan posterlerinin açıldığı meşaleli yürüyüşe katılan yaklaşık 300 kişi Kürtçe `Ya Allah, Bismillah seroke me Abdullah' (Ya Allah, Bismillah, Başkanımız Abdullah) sloganı attı.

Kentin Atatürk Mahallesi'ndeki DTP Suruç İlçe binası önünde dün saat 21.00'de toplanan aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 300 kişi, ellerinde bulunan meşaleleri yakarak yürümeye başladı. Yürüyüşte yüzlerini poşu ile gizleyen bazı kişiler üzerinde, `Özgür bir kimlik için, özgür önderlik, demokratik çözüm, yola gelin' yazılı ve Öcalan fotoğraflarının asılı olduğu Kürtçe pankartı taşıdı.

DTP Suruç İlçe Başkanı Halit Yıldıztekin, Onbirnisan Belde Belediye Başkanı DTP'li İbrahim Halil Parıldar'ın da aralarında bulunduğu kalabalık, sık Öcalan ve PKK lehine Kürtçe ve Türkçe sloganlar attı. Cumhuriyet Meydanı'na kadar süren yürüyüş sırasında `zafer işaretleri' yapıp, `Biji serok Apo' (Yaşasın Başkan Apo), `PKK'yı yaratan Öcalan'a bin selam', `Öcalan', `Ya Allah Bismillah seroke me Abdullah' (Ya Allah Bismillah Başkanımız Abdullah), `Dişe diş, kana kan seninleyiz Öcalan', `Suruç ovası Apocular yuvası' sloganları atan kalabalığa, kadınlar da zılgıt çekerek eşlik etti.

Cumhuriyet Meydanı'nda sona eren yürüyüşte grup adına açıklama yapan Murat Kılıç adlı kişi, Kürtlerin yok sayıldığını ve her dönemde Kürt halkının sürgünlere ve saldırılara maruz bırakıldığını ileri sürdü. Kürt sorununa dair tartışmaların beraberinde yeni bir süreci başlattığını öne süren Kılıç, şunları söyledi:

"Sürecin taraflarından olan PKK seçim sürecinden beri eylemsizlik durumunu korumuş, son olarak bayrama kadar eylemsizliğin devam edeceğini belirtmiştir. Çözüm konusunda belirleyiciliği tartışmasız olan Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan tarihi bir rol ve sorumluluk üstlenerek süreçteki yerini almıştır. Kürt sorunun çözümünde önemli bir milat olacak olan yol haritasını hazırlamış ve 20 Ağustos'ta cezaevi idaresine teslim etmiştir. Tartışmalara Kürt tarafı bütün güçleriyle olumlu bir katılım sağlamış, müzakerelerin sayın Öcalan ile olması gerektiğini her fırsatta dile getirmiştir. Bir taraftan bunlar yaşanırken diğer taraftan aynı olumlu havayı görmek mümkün değil. Yapılan operasyonlar yeni can kayıplarının yaşanmasına yol açmaktadır. Tartışmalara inkar temelinde yaklaşan kesimlerden tutun, çözümde aktif rol sahibi olan herkese `yola gelin' diyoruz."

Basın açıklaması ardından bir süre daha slogan atan grup DTP binasına giderek yürüyüşe son verdi.



www.gazetevatan.com

11 Eylül 2009 Cuma

Küre’selleşme...

Share Belediye başkanı açıkladı:

“Spreyler ozonu deliyor, ondan.”

*

Hugo Boss istifa etsin kardeşim!

*

Calvin Klein gözaltına alınsın.

Ralph Lauren tutuklansın.

*

Rüşveti alıp, kaçak binalara ruhsatı veren Christian Dior değil mi sahi? Dere yataklarını ıslah etmeyen Dolce Gabbana değil de, kim? Gözümüzün içine baka baka, “Parolamız 3Ç... Çöpü, çukuru, çamuru yok etmeyen belediye, işini yapmayan belediyedir” demedi mi, Emporio Armani? “Çevrecinin daniskası” değil mi, Elizabeth Arden? “Sele sebep olan binaları istimlak edeceğiz ama, elimizi kolumuzu bağlıyorlar, mağduruz” deyip, öbür taraftan, işine gelmeyen haberleri yapıyorlar diye çatır çatır yıkmadı mı güzelim okulu, Jean Paul Gaultier? Hayatında kürek bile görmemiş eşine dostuna, ihaleleri dağıtmıyor mu babasının malı gibi, Issey Miyake?

*

Bu ülkenin namuslu insanları içeri tıkılırken, vicdanını kaleme alan gazetecilerin tasfiye listeleri havada uçuşurken, “Ben işadamıyım, bana ne, ben cebime bakarım arkadaş” demiyor mu, Donna Karan? Yves Saint Laurent değil mi, avanta kömürü makarnayı kapıp, hür iradesini satan?

*

Güya mübarek ramazan.

Kimdir bir yandan oruç tutan...

Bir yandan soyan?

*

Sizler, naklen seyrederken yağmacıları, boğularak ölenlerin altın dişlerini sökmediklerine dua ederken...

Kimdir Allah aşkına, “Yok öyle yağma mağma” diye fırçalayan?

*

E haliyle...

“Bunlar ozonu deldi” diyor.

Haklı adam.

*

Küre’selleşmedir...



İtiraz edilmeyen, aksine, alkışlanan bir zihniyettir aslında memleketi basan.

Yılmaz ÖZDİL
www.hurriyet.com

10 Eylül 2009 Perşembe

Suçlu: Halk!

Share Sen İstanbulsun büyük düşün!


Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür.

Akılda tutması zor bir cümle.

*

İnsan hafızası özürlüdür çünkü.

*

Bakın “görülmemiş afet” diyorlar.

Görüldü halbuki.

Hem de “görülmemiş” diyen basınımızın burnunun dibinde...

Basın Ekspres Yolu’nda görüldü.

*

Aynı yer, aynı dere.

1995’ti sene.

*

Kimdi belediye başkanı?

Şimdiki Başbakan.

Kimdi İSKİ müdürü?

Şimdiki Çevre Bakanı.

Asfaltta kayıkla geziyoruz...

Kimdi kayık müdürü o günkü?

Ulaştırma Bakanı bugünkü.

*

15 senedir İstanbul’u...

7 senedir ülkeyi yönetiyorlar.

Depremde, evden çık!

Karda, evden çıkma!

Yağmurda, üst kata çık!

Gözleri var görmezler, diyor ya...

Görülemiyor hâlâ.

*

8 artı 2 şehide gelince...

O görülmemiş değil.

Sıradan.

O nedenle birinci sayfalarda pek “görülmez” basınımız tarafından.



Yılmaz Özdil
10.09.2009
www.hurriyet.com.tr

6 Eylül 2009 Pazar

ATATÜRK

Share

Yaygara, kelle, sayın

Share

Bir öğüt, bir oyun ve sahnede çocuklar

Share Çocukları figüran yapıp oynatan Kürtçü tiyatro!

Arapları, Osmanlı’ya karşı kışkırtarak, Ortadoğu’da sömürge ordularına cömert ortamlar hazırlayan İngiliz casusu Lawrence’ın bir öğüdü var. Ünlü casus bu öğüdünü, petrolü kontrol etmek için Ortadoğu coğrafyasını cetvelle-pergelle bölmeye gelmiş İngiliz ordu komutanlarına ve onların arkasındaki emperyalist devlet adamlarına söylüyor.

Lawrence’ın öğüdü şu:

Bütün çatışmaları, yerel savaş haline dönüştür. Sen aradan çekil, bırak onlar vuruşsunlar.

Arap, Arapla savaşsın.

Arap, Kürtle boğazlaşsın.

Acem, Arap’a saldırsın.

Türk, Kürt’le vuruşsun.

Sen (ABD-İngiltere) aradan çekil.

Türkiye Cumhuriyeti topraklarında ilk perdesi; PKK’nın 25 yıl önce Türk ordusuna silah sıkarak başlattığı bölücü kalkışma ile sahneye konulan ve ikinci perdesi özerk federasyona geçmeyi kapsayacak ve son perdesi de bağımsız Kürdistan’ın kurulmasıyla noktalanacak oyun Lawrence’ın öğüdü doğrultusunda devam ediyor.

Kürtle Türk vuruşturuluyor.

***

Biz şu anda tarihe tanıklık ediyoruz. Türkiye’nin bütünlüğünü dibinden ince ince sallayıp sarsarak parçalayacak bir değişim sürecini yaşamaktayız. Belki de “Anadolu coğrafyasında bir Bosna-Hersekleştirmeyi” de göze almış bu hain süreçte; “Türk’ü Kürt’le vuruşturmak” için en aşağılık yöntemlerden birini kullanıyorlar.

Çocukları alet ediyorlar.

Çocukları figüran yaptılar.

Bölücü tiyatroda oynatıyorlar.

Güneydoğu kentlerinde 8-10 yaşındaki çocukların yüzlerine çaput maskeler taktırıp Filistin’de İsrail askerini taşlayan Arafat çocuklarına benzeterek onlara Türk askerini, polisini taşlatıyorlar. Çocukları TV’de ekrana çıkartıp, “Atatürk sizin için neyse Sayın Abdullah Öcalan da bizim için odur” dedirtiyorlar. İsmi lazım değil bir büyük gazetede yaşını başını almış saçı sakalı ağarmış, tecrübeli, gözlüklü ve efendi bir gazeteci de geçen gün Diyarbakır Batman’da 10 yaşında bir kız çocuğunun “Evinde okul kurup kendi yaşıtı arkadaşlarına Kürtçe öğretiyor...” başlığıyla fotoğraflı röportajı kaleme almıştı. Yazar da derse girmiş, Kürtçe öğreten 10 yaşındaki öğretmeni dinlemiş, “Akademik standartta eğitim veriyor” diye yazıyordu. Evi okul yapan, o sıraları, kitaplıkları, kara tahtasıyla eksiksiz organizasyonu kuran 10 yaşındaki akademisyen kız çocuğuymuş, arkalarında büyükler yokmuş gibi anlatıyordu. Bu tip tiyatroları sürece alışsın diye Türkiye toplumuna seyrettiriyorlar.

Bu çocuklar figüran.

Arkalarında büyükler var.

Pala bıyıklı babalar, amcalar.

Onların arkasında ABD ve İngiltere duruyor. Ve ABD ile İngiltere’nin arkasında Lawrence’ın öğüdü: Bütün çatışmaları, yerel savaşa dönüştür. Sen aradan çekil, bırak onlar vuruşsun.

Türk, Kürt’le boğazlaşsın.

Süreç “açılımla” yürüyor.

Çocuklar figüran.


Necati Doğru
www.gazetevatan.com

5 Eylül 2009 Cumartesi

ATATÜRK Suçludur!!

Share

4 Eylül 2009 Cuma

Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'ndaki Şehit Sayılarıyla Gerçekler

Share

Kurtuluş Savaşı

Share

Nihat Genç'ten dürüst sözler

Share

Kurtuluş Savaşı Gazileri'nin Son Buluşması

Share

Her taraftarın yapması gereken budur!

Share

3 Eylül 2009 Perşembe

Alkışlıyoruz ciddiyetle.

Share

RTE'den İnciler..

Share

Açıldıkça açılıyoruz, dünya düzeni için!

Share Bakan haklı, Türkiye dünyanın düzenini tek başına sağlıyor!

Son günlerde arka arkaya gündeme gelen “açılımlar”a uzaktan bakınca acı bir gerçekle karşılaşıyorsunuz:

İsteyenler farklı...

İstekler farklı...

İstenilen ise hep TÜRK DEVLETİ!

***


Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun tekrar eğitime açılmasını Avrupa Birliği aracılığıyla Yunanistan istiyor!


Limanlarımızın Kıbrıs bandıralı gemilere açılmasını yine Avrupa Birliği aracılığıyla Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan istiyor!


Kıbrıs’taki askerlerimizin çekilmesini, Rum Yönetimi, Yunanistan, Avrupa Birliği ve ABD istiyor!


Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’nin feshedilmesini aynı dörtlü istiyor!


Fener’deki patrikhaneye “ekümenik” unvanının verilmesini Yunanistan, Avrupa Birliği ve ABD istiyor!


Kerkük ve Musul’un yeniden yapılandırılması sürecine karışmamamızı, Kuzey Irak Kürt Yönetimi ve ABD istiyor!


Yıllardır on binlerce cinayet işleyen, ülkemizin güneydoğusunu kan gölüne döndüren terör örgütü üyelerinin affedilmesini Kuzey Irak, Avrupa Birliği ve ABD istiyor!


Kürtçe konuşulan bölgemizde “federasyon” kurulmasını Avrupa Birliği ve ABD istiyor!


Anayasamızın değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesini Rumlar, Ermeniler, Avrupa Birliği ve ABD istiyor!


Anayasamızdaki laiklik tanımının değiştirilmesini, şeriatla yönetilen ülkeler ve onların Türkiye’de örgütledikleri tarikatlar istiyor!


“Laik Türkiye” yerine, “Ilımlı İslam’la yönetilen Türkiye” olmamızı, Avrupa Birliği ve ABD istiyor!


Azerbaycan topraklarını işgal ettiği için kapattığımız sınır kapısının açılmasını, Ermenistan istiyor!


Yüz yıl önce bir “soykırım” yaptığımızı kabul etmemizi, Ermeniler, Avrupa Birliği ve ABD istiyor!


Doğu Anadolu Bölgesi’nin önemli bir bölümünün Ermenistan devletine verilmesini, Ermeni Diasporası istiyor!


Ve bunların bir bölümü bugün “açılım” adı altında önümüze konuluyor...


Diğerleri ise “sıranın kendilerine gelmesini” bekliyor!

***


Peki; biz ne istiyoruz?

Sadece ve sadece... Avrupa Birliği üyesi olmayı!

En azından yurt dışına çıkışlarımızda işkence haline getirilen vize uygulamasının kaldırılmasını!

Bunun için tam 48 yıldır bekliyoruz.

Ama bir arpa boyu yol gidemedik!

Kendi mahkemelerinin, Türk vatandaşlarına tanıdıkları vizesiz dolaşım hakkını bile uygulatamadık!

***


“Açılım”larda “veren” taraf hep biziz.

Çünkü dış politikada sadece “savunma” yapıyoruz.

Bir türlü “hücum”a çıkamıyoruz.

Kimsenin önüne bir “istek paketi” de biz koyamıyoruz.

Böyle olunca da gol üstüne gol yiyoruz!

***


Hani; Dışişleri Bakanı, “Türkiye bölgesinde düzen kurma gücüne kavuştu” diyor ya...

Doğru... Düzeni hep biz kuruyoruz...

Çünkü; ne isterlerse veriyoruz...

Biliyoruz ki; vermesek “düzen” bozulacak!

***


Yazının son bölümünü “düzen” sözcüğünden yola çıkarak, hak ettiği gibi yazardım; ama...

Mübarek gün günaha girmek istemedim!

Mustafa Mutlu
www.gazetevatan.com

Cumhuriyetin en önemli(!) projeleri(!)

Share Doğrusu AKP’nin çok şansı(!) var. Hiç kuşkusuz bu şansı “kendisi” yarattı. 2002’den bu yana, yasalar değiştirildi, koskoca bir medya grubu, yakın arkadaşa ve damada verildi, paraları olmayınca da yaklaşık 1 milyar dolar (dikkat edin 10 milyon, 100 milyon değil), devlet bankalarından sağlandı. Diğer medya kuruluşlarına “mutemet adamlar” yerleştirildi ya da yöneticiliğe getirildi. İşte tüm bunlar, AKP’nin bu şansı yakalamak ve bir daha bırakmamak için gerçekleştirdiği projelerdi. Tümü de başarılı oldu. Ve bu başarı “AKP’nin şansını” doğurdu. Öyle bir “şans” ki, AKP ne yapsa, “Cumhuriyetin en önemli projesi” oluyor. Aşağı kurtarmıyor. AKP ne yapsa, “Cumhuriyet tarihinin en önemli projesi” olarak yorumlayan yandaşlar buluveriyor. Görsel medyanın yüzde sekseni böyle. Yazılı basında da benzer durum var. Belirli gazetelerde daha yoğun ama diğerleri de, bundan nasibini almadı değil.

Ergenekon soruşturması mı başlatılıyor, medyada yorum hazır; “Cumhuriyet tarihinin en önemli temizlik projesi”.

Kürt açılımı başlatıyorlar, medyada buna da yorum hazır; “cumhuriyetin en önemli uygarlık ve demokrasi projesi”. “Yargıyı ele geçirme operasyonu başlatıyorlar. Yorum benzer; Cumhuriyet tarihinin en önemli hukuk projesi”.

İşte bu yorumlar, görsel medyanın en az yüzde sekseninde ve yazılı medyada, belirli gazeteciler eliyle sürdürülüyor. Tabii herkesin kendine göre farklı bir nedeni var. Bir bölümü gerçekten yandaş, bir bölümüyse “embedded aydın.” Arada korku, baskı da var; kimilerinin “iyi niyetli de olsa cehaleti” de. Ama sonuç aynı. İktidar ne yapsa, “Cumhuriyet tarihinin en önemli projesi” oluyor.

***

Tabii “projeler bu kadar önemli olunca” artık “o önemli projelere” destek peşinde olan gazetecilerin, değerli aydınların(!) başka şeylerle uğraşmaya zamanı da, gücü de kalmıyor. Öyle fani şeylerle yani gerçeklerle uğraşmaya... Ne ekonomi, ne işsizlik, ne yolsuzluk, ne tarımın sorunları, ne işçiler, ne memurların durumu... Örneğin hukukçuların neredeyse tamamı, Ergenekon soruşturmasının sürdürülüş biçimine, iddianamelerin yazılış şekline, aydınların, hocaların, gazetecilerin, askerlerin, daha suçunun ne olduğunu bilmeden, 12, hatta 28 aydır içeride kalmalarına karşı çıkıyorlarmış. Olsun... Ne derlerse desinler. Bu aydınlara(!) göre doğrusu ne? “Cumhuriyetin en büyük demokrasi ve temizlik projesi...”

Kürt açılımı başlatıyorlar... 35 gün boyunca bakıyorsunuz; “cumhuriyetin en önemli uygarlık ve demokrasi projesi!” Tabii bir bakıyorsunuz, biri “açılımdan K. Irak ile federasyon kurmayı” anlamış. Bir diğeri “Öcalan ile anlaşmayı”, bir diğeri “federasyon dahil her tür siyasal projenin tartışmaya açılmasını.” Bir diğeri hiç bilmediği, tamamen cahili olduğu bir Bask modelinden söz ediyor; “1979’da Bask’a, Katalonya’ya özerklik sağlamışlar, biz de öyle yapalım” diyor. Bir diğeri, “devletin ve milletin bölünmezliği, faşizm ile aynı şeydir” diye yazmış. Yani her biri farklı bir şey söylüyor. Bu arada hükümet ne mi yapıyor? Hiç ağzını açmıyor, hiçbir şey söylemiyor. Tabii Sayın Başbakan’ın söylediği, başta Sayın Arınç diğer bakanların da ağladığı, “Zap suyu gibi coşmak, Munzur dağında çiçek toplamak” biçimindeki o derinlikli(!) ve açıklayıcı(!) yorum ve bir de “biz 7 yıldır bunu planlıyorduk” biçimindeki İçişleri Bakanı’nı da açığa düşüren yorumu bir yana bırakılırsa...

Ne derseniz deyin. Öyle bir “şans(!)” ki bu, ne yapsalar “Cumhuriyetin en önemli projesi.” Ve şimdi yenisi de geliyor. Hazırlıklı olun. Yargıyı tamamen ele geçirme projesi. Pardon yanlış oldu, medyamızın yüzde 80’ine göre, “Cumhuriyetin en önemli hukuk projesi.” Bizlere kalan da aklımıza mukayyet olmak, Osmanlı’nın son döneminde aynen bunların yaşandığını hatırlamak ve bir de bugünleri mutlaka atlatacağımızı kesinlikle bilmek.

/S.Batum
www.gazetevatan.com

“Barış ve kardeşlik” mi demiştiniz??

Share Türkiye’nin önemli bir terör uzmanıyla konuştum dün... Anlattıklarını kısaca sizinle paylaşmak istiyorum.

“Dün Türkiye’de çok ilginç 2 görüntü vardı ama kimsenin dikkatini çekmedi” diye başlayarak Diyarbakır’da yapılan DTP mitingi ile, Polatlı’da aynı gün yapılan Şemdinli’de şehit olan askerin cenaze töreninden söz etti.

“Ahmet Türk’ün de katıldığı ve konuştuğu DTP mitinginde ‘Dağdakilerin, PKK’nın en büyük güç olduğu, Kürtleri Türklerden ayrılmaya iten nedenler olduğu, PKK ile Öcalan sürece dahil edilmediği takdirde çözümün olamayacağı’ tüm konuşmacılar ve büyük bir kalabalık tarafından onaylandı. Polatlı’daki şehit cenazesinde de büyük kalabalıklar PKK’ya çok haklı bir tepki, nefret gösterdiler” dedikten sonra ekledi:

“Bundan daha net bir bölünmüşlük olabilir mi? Bu kalabalıkların artık Türkiye’nin herhangi bir yerinde karşı karşıya gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Kürt açılımı denilen girişimle millet bugüne kadar başarılamayan bölünmüşlük, ayrışma düzeyine ulaştırılmıştır. Terminolojide kullanılan ‘barış ve kardeşlik’ kelimeleri de yanlıştır; ortada ‘savaş’ mı var ki barıştan söz ediyoruz, düşman toplumlar mı var ki ‘kardeşlik’ten söz ediyoruz. Bugüne kadar DTP’nin kullandığı slogan ve kalıplar devlet tarafından benimsenmiş görüntüsü oluşturularak önemli bir yanlış adım atılmıştır. İçinden çıkılması da çok zor görünüyor.”

Terör uzmanının söylediklerine DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün “Cin şişeden çıktı” sözüyle ve Öcalan’ın “Türklerle Kürtlerin ortak vatanı Türkiye ile Kürdistan’dır” sözüyle birlikte baktığınızda “şişeden çıkan cin”in ne olduğunu görmek hiç de zor değil.

Eğer DTP samimi şekilde çözüm isteseydi, ‘Türkiye’nin meclisinde bir parti’ olarak sorunu da mecliste, demokratik zeminde çözmeyi yeterli görürdü. Ama onun asıl isteği PKK terör örgütü ile liderini devletin muhatabı haline getirmek. Onlara “bir parti ile genel başkanı” statüsü kazandırmak.

Devletin Güneydoğu’yu kalkındırması, Kürt kültürünün gelişmesine imkân sağlanması filan da değil istenen, alâkası yok; ama ne olduğunu zaten “Onu sürece dahil etmezseniz çözüm olmaz” dedikleri, “Gerçek harita İmralı’da çizilendir” dedikleri “haritanın sahibi”, terör örgütünün başı Öcalan anlatıyor.

O “asıl amacı” anlatıyor ama Türkiye’den hâlâ şehit cenazeleri kalkarken hükümet bu açılımın ülkenin başına öreceği çorabı bence halka anlatamayacak.

Vatandaştan; “Bu kadar önemli bir konuda açılım yapılırken nerelere açılacağımızı bilmek hakkımızdır” diye mektup yağıyor, onu da söylemiş olayım.

*****

“Demokratikleşme” neymiş, öğreniyoruz!

Tam da AKP hükümetinin “demokratikleşmeden ne anladığını”, bunun “yargı reformu” adı altında “YARGININ EN ÖNEMLİ KURUMU” olan HSYK’da (ve tabii başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yüksek mahkemelerde) yapmak istediği değişiklikle, üyelerin bir kısmını iktidarın seçmek istemesiyle ortaya çıktığını yazacaktım. Ki İsmet Berkan’ın da dün Radikal’de aynı noktaya dikkat çektiğini gördüm.

Onun yazısından alıntılarla başlayayım: “Düşünebiliyor musunuz, yargı reformuyla ilgili bir çalışma başlatıyorsunuz ve 13 tane stratejik hedef belirliyorsunuz, bunların birincisi ‘yargı bağımsızlığını güçlendirmek.’

Böyle bir stratejik hedefe sahip olmak bile başlı başına bir itiraf değil midir?”

“Biz sanıyoruz ki millet birini seçtiğinde demokrasi gerçekleşmiş olur, o ‘biri’ de her konuda istediğini yapma hakkına sahip olur! Buna yargıyı istediği gibi biçimlendirmek de dahil!”

Evet, işte olay bu... Böyle olduğu içindir ki Bülent Arınç “öncelikle yargının, üniversitelerin, medyanın demokratikleşmesi gerekiyor” dediğinde bizler artık vatandaş olarak “bu kurumların hepsinin iktidar emrine girmesi, tek elden yönetilmesi gerekiyor”u anlıyoruz.

Zira AKP “demokratikleşme”den söz ederken de, “Anayasa değişikliğinden” söz ederken de “dokunulmazlıkların kalkmasını, seçim ve partiler yasalarının değişmesini, medya ve yargı bağımsızlıklarının güvence altına alınmasını” hiç hatırlamıyor. Tam aksine bunların ilk ikisinin olduğu gibi kalmasını, son ikisinin ise siyasi gücün daha da fazla etkisi altına girmesini hedefliyor.

OTOMATİK PİLOT

Düşünün hem “demokratikleşme” diyeceksiniz hem de eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in “Milli Eğitim Bakanlığı’nı otomatik pilota bağladım, benden sonra kim gelirse gelsin fark etmez” demesi gibi demokrasinin tüm bağımsız -olması gereken- kurumlarına “otomatik pilota bağlama projeleri” hazırlayacaksınız. (Çoğunu halihazırda bağlamışken...)

Hem demokratikleşme diyeceksiniz, hem de iktidar partisi milletvekillerinin (lider tarafından seçildiği için) konuşma özgürlüğü bile olmayacak. “Farklı görüşten hoşlanmayız. Kafası kesile...” benzeri tehditlerden sonra nasıl olsun?

Hem demokratikleşme diyeceksiniz ve hem de medyadan yargıya, muhalefetten, sivil toplum kuruluşlarına herkesi susturma-sindirme-ele geçirme politikası içinde olacaksınız.

O zaman bu demokratikleşmeye saflardan başka kim inanır söyler misiniz?

R.Mengi
www.gazetevatan.com / 02.09.2009

1 Eylül 2009 Salı

"Askere sıkılan kurşun bundan böyle bana sıkılsın" dermiş ama..

Share DTP'nin Diyarbakır'da düzenlediği Barış Mitingi'ne konuşan Belediye Başkanı Osman Baydemir, Hakkari’de 30 Ağustos’ta 4 askerin şehit edilmesiyle ilgili olarak, “Ben bir Kürt evladı olarak çıkıp derim ki, askere sıkılan kurşun bundan böyle bana sıkılsın. Ancak Türk aydınları, Türk siyasetçileri de bundan böyle gerillaya sıkılan kurşun bana sıkılsın demelidir."
Çünkü ölmekle, öldürmekle bu sorun çözülmez. Artık vicdanlarımızı ortaya koyma, vicdanlarla ortamlaşmanın zamanı gelmiştir ve geçmiştir. O halde son çağrımı yapıyorum ey kardeşliğine inandığım Türk aydını elininizi vicdanınıza koyun. Eğer siz olsaydınız 70 yıl boyunca Kürtleştirilmek, Araplaştırılmak isteseydiniz, özgürlüklerinizi ortadan kaldırılsaydı, kasabalarınızın isimleri değiştirilseydi, isyan etmeyip de ne yapacaktınız? Kürt özgürleştikçe Türk, Arap da, Laz da özgürleşecektir. Allah Kürt ve Kürdistanı korusun. Sizler her zaman var olun."dedi.

ÖCALAN POSTERLERİ DAĞITILDI

Miting alanında bir grup genç yanlarında getirdikleri poşetler içinden çıkardıkları Abdullah Öcalan posterleri ve PKK flamalarını dağıttı. Öcalan posteri ve flamaları sallanırken, çatışmalarda öldürülen PKK'lılar için yazılan Kürtçe türküler eşliğinde halaylar çekildi.

Alanda Türkçe ve Kürtçe yazılı 'Varlığım dilimdir', 'Dilimiz hakkımızdır', 'Barış için yola gelin' yazılı pankart ve dövizler açıldı.

SÖZDE EYLEMSİZLİK KARARINA UZATMA

Mitingin devam ettiği saatlerde terör örgütü PKK, daha önce bugün biteceğini duyurduğu sözde ‘eylemsizlik' kararını Ramazan ayı sonuna kadar uzattığını açıkladı. Açıklamada, Ramazan bayramından sonra halkın ve demokratik kamuoyunun yaklaşımına göre yeni karar alınacağı belirtildi.

PKK, terör örgütüne yakın internet siteleri aracılığıyla, 13 Nisan tarihinde açıkladığı 1 Eylül’e kadar sürecek tek taraflı sözde saldırıları durdurma kararını bugün Ramazan ayı sonuna kadar uzattığını açıkladı. Açıklamada, “1 Eylül Dünya Barış günü vesilesiyle başta Amed'in (Diyarbakır) muhteşem barış mitingi olmak üzere diğer kentlerdeki miting alanlarında yükselen barış ve demokratik çözüm çağrıları konusunda Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak üstümüze düşen sorumluluğun gereklerini yerine getirme bilinciyle hareket edeceğimizi belirtiyoruz” denildi.

DTP'LİLER: 150 BİN KİŞİ

DTP’nin 1 milyon kişiyi toplamayı hedeflediği mitinge katılanların sayısı 80- 90 binde kaldı. DTP'liler ise meydandaki kalabalığın 150 bin kişi olduğunu ileri sürdü.

Mitingte ilk konuşmayı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir yaptı. Kürtçe başladığı konuşmasında Baydemir, “Barış güvercinleri, 7 gök katına kadar halkımın sorunlarını götürün. Allahın yanına götürün. Halkımın isteği barıştır, birliktir. İnşallah oradan gelecek. Bu kadim topraklarda, bu kutlu şehirde yeni bir sayfa açılacak, bugünden sonra açılacak. Bu çoşkunuz bu müjdeyi bize veriyor. 80 yıldır sizler büyük bir direniş sergilediniz. Özellikle de son 30 yıldır büyük bir bedel ödediniz. Ancak bugün çok iyi biliyoruz ki barış gündeme gelmiştir. Bütün dünya Kürt barışı üzerine görüşüyor bu da sizin direnişiniz ve birliğin sayesindedir. Sizin bu birliğiniz ve direnişiniz önünde boynumuzu büküyorum, eğiliyorum” dedi.

www.gazetevatan.com
01.09.2009

Kararlılık mesajı çıktı ya daha ne istiyorsunuz?

Share Eğip bükmeden soralım...

*

Son 5-6 yılda...

PKK'lı mı tıktık içeri?

Subay-astsubay mı?

*

Eli silahlı teröristlere habire af çıkarırken; İstiklal Madalyası sahibi Jandarma Genel Komutanı'nı hapse atıp, beyin kanaması geçirene kadar içerde tutmadık mı?

PKK'ya yataklık yaptığı için hapiste yatan kadını, çıkarıp, Meclis'e sokarken, Cumhurbaşkanı'nın masasına davet ederken; 1'inci Ordu Komutanı'nı "terör örgütü kurmak"tan içeri tıkmadık mı?

Şehide "kelle" dediği için tazminat ödemeye mahkûm olan, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim" diyen Başbakan'a, "Bravo, aynen devam" deyip, yüzde 47 oy vermedik mi?

PKK, hastalanmaması için serçe parmağının tansiyonu bile ölçülen Abdullah Öcalan'ın saçı kesildi diye, kalkışma provası yapıp, Diyarbakır'ı yakıp yıktığında, polisin-askerin elini tutup, "Cana geleceğine mala gelsin" diyen Diyarbakır Valisi'ne "aferin" deyip, Başbakanlık Müsteşarı yapmadık mı?

Kafamızda Amerikan çuvalıyla gezerken, koordinatör saçmalığı icat edip, "Amerika bizi çok seviyor, istihbarat verecek" demedik mi?

"Amerika istedi diye harekátı kısa kestik, içerde parça bıraktık, o kampları tutmamız gerekirdi" dediği için, neredeyse "vatan haini" ilan edilen Deniz Baykal, o kamplardan gelen teröristler önceki gün Aktütün'ü bastığında haklı çıkmadı mı?

Irak'taki hacivat "Kedi bile vermem" derken; yaralı PKK'lıların tedavi edildiği Kuzey Irak'taki hastaneyi bile kendi ellerimizle yapmadık mı?

Vatandaşa zam üstüne zam geçirirken, PKK'yı koynunda besleyen Barzani'ye, Talabani'ye yarı fiyatına elektrik vermiyor muyuz?

İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de kadınları çocukları havaya uçurduklarında; besleme medyadaki arkadaşlar utanmadan, "Ne malum PKK'nın yaptığı" demedi mi?

Şehit çocukları çıplak ayakla gezerken, tabut başındaki karnı burnunda tazeler Allah'ıyla baş başa kalmışken; fitreleri zekátları Mehmetçik Vakfı yerine, Almanya'da din-iman hortumcusu olduğu alenen tescillenen Deniz Feneri'ne vermiyor muyuz?

Gariban ailelerin çocukları şakır şakır şehit düşerken, subay-astsubay çocukları oradan oraya tayin edilip, lise mezunu olana kadar 28 tane şehir değiştiriyor; yaşadıkları travma nedeniyle üniversite kazanamıyor ve onlara hiçbir ayrıcalık tanınmıyorken; "Babamın parası var, benim de bokumda boncuk var, onun için yurtdışında okuyorum" diyenler askerlikten yırtmıyor mu?

Bir zamanlar bu memlekette askerlik yapmayana kız bile verilmezken, "Popomda sivilce çıktı, bak bu da raporu" diyenler, askerlikten sıyırmıyor mu?

*

Genelkurmay, 68 kere basılan 46 şehit verdiğimiz gecekondudan bozma dandik karakolu, parasızlık nedeniyle 100 metre ileriye taşıyamadığımızı açıklarken; Genelkurmay eski Başkanı'na, korgeneral refakatinde askeri uçakla taşıyarak, 1 trilyon liralık zırhlı Audi almadık mı?

*

Neymiş efendim, terör zirvesi toplanmış, kararlılık mesajı çıkmış...

Yerim ben sizin o kararlılık diyen dillerinizi, yerim.

YILMAZ ÖZDİL


Kaynak : www.hurriyet.com.tr

DTP'den ayrılma tehdidi

Share
Tuğluk, "Kürtler haklarının güvence altına alınmasını istiyor. PKK sadece silahlı bir örgüt olarak değerlendirilmemeli. PKK'nın kitle gücü var. Akıllı devlet, Öcalan'ı sürece katar" dedi.

DTP'nin Diyarbakır'da bugün düzenleyeceği miting öncesi, dün gece 'barış çadırı'nın kurulduğu Sümerpak'ta gazetecilerle sohbet eden Aysel Tuğluk, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın Kürt açılımıyla ilgili açıklamalarını değerlendirdi.

Atalay'ın açıklamalarının Kürt sorununu çözecek adımlar içermediğini belirten Tuğluk, "Güven sorunundaki kaygılar biraz daha arttı. DTP olarak bu sürecin içerisinde olmayız. PKK'yı silahsızlandırmak ancak çözümle birlikte ve kendiliğinden gelişir. PKK'yı sürecin başında silahsızlandırmayı isterseniz, süreci tıkarsınız. AKP bu konuda güven tazelemeli" dedi.

İmralı'da Öcalan'ın dışarıdakilerle görüşmesinin önünün açılması, tutuklanan 300 DTP'linin serbest bırakılmasının süreci kolaylaştıracağını söyleyen Tuğluk, "Teslimiyet dayatması veya pozisyonuna sokulmasını, Kürtler kabul etmeyecektir. Oyun var, çözüm yok. Ancak sürecin ilerlemesi içinde çaba sarfedeceğiz. Bir süre sonra ise bu süreci değerlendirmek zorunda kalabiliriz. Tartışıp, çekilebiliriz de ve gidip halka anlatırız. Bir daha çatışma süreci başlarsa Türkiye'ye yazık olur. Umutlar kırılırsa ne olacak? 'Biz çözüm istiyorduk, ancak bunlar istemiyorlar' noktasına getirilmesine de izin vermeyeceğiz" dedi.

Çabalarının süreceğini söyleyen Tuğluk, "Oysa ölümleri durdurabilirdik. Anayasal değişiklik zorunludur denilmeliydi. Bu nedenle hayalkırıklığı yarattığı kesindir" dedi.

"Muhatap meselesinde cesur adımlar atılmalı" diyen DTP'li Tuğluk, "Öcalan ve PKK dolaylı olarak çözümün bir parçası haline getirilmeli. Komplekse girmeye gerek yok. Siz PKK ve Öcalan'ı muhatap almazsanız, DTP'nin misyonu buna yetmez. DTP üzerinden sorun götürülemez, çözülemez. DTP önemi bir aktör olabilir ve bir yere kadar getirebilir. Ancak Öcalan ve PKK çözümün parçası haline getirilmeli. Biz, çözümün güçlenmesi için rol oynayabiliriz. DTP'nin gücü bir yere kadar. PKK, sadece silahlı bir güç olarak değerlendirilmemeli. Kitle gücü vardır. Akıllı devlet Öcalan'ı sürece katar" diye konuştu.

Tuğluk, Türkiye'nin üniter yapısı, bayrağı ve diliyle bir sorunlarının olmadığını söyledi.

Tuğluk, "Bunlarla birlikte bu halkın, halk olmasına saygı istiyoruz. Evrensel ilkeler çerçevesinde haklarının güvence altına alınmasını istiyoruz. Genelkurmay ile İçişleri Bakanı'nın açıklamasında bir parelellik var. Etnik tanımlanmadan arındırılmış bir vatandaşlık tanımlaması, ana dilde eğitim. Dilin gelişiminin önü açılmalı. Bu süreç tıkanırsa ayrılmaya kadar tartışılabilir. Bu bir öngörü olarak söylüyorum" dedi.

ÖZÜR DİLERİM ATAM!

Share
80 YIL ÖNCE



'Ne mutlu Türküm diyene'
M.K. ATATÜRK




80 YIL SONRA



'Sen ne mutlu Türküm dersen oda ne mutlu kürdüm der. Türklük yerine Türkiyelilik bilinci yerleştirilmelidir.'
Tayyip Erdoğan





'Cumhuriyetin ilanı İstanbul un tarihi değerini ve saygınlığını düşürmüştür.'
Kadir Topbaş







Kürtlerin geleceği ve özgürlüğü için Türk askerinin kanının oluk oluk akması gerekir.'
Leyla Zana




Toprak tek başına bir anlam ifade etmiyor. APO Türklere Allahın bir lütfüdür.
İnsanları öldürmek yerine Kürtlere istedikleri toprakları vermek gerekir.'
Ahmet Altan

Atatürk öldüğünden beri hala zenginlik ve özgürlük üretemiyorsak sebebi Kemalizm'dir. '
Ahmet Altan


Memleketi bir çift kadın memesine satarım.'
Ahmet Altan






Türkiye, sadece Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir.'
M.Ali Birand






Vatan sevgisi nedir ki? Vatanı seveceğinize gidin evde karınızı sevin.'
Çetin Altan







Kimse söylemiyor bari ben söyleyeyim. Türkiye'de 1 milyon Ermeniyle 30 bin Kürt katledildi.'
Orhan Pamuk






Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı sırtımızı Amerika'ya dönmeliyiz.'
Fetullah Gülen





Boğazlar milletler arası bir komisyona devredilmelidir. '
Rahmi Koç



HALA HİÇBİR ŞEY YAPMADIĞIMIZ İÇİN ÖZÜR DİLERİZ ATAM...

HALA UYANAMADIK, ÖZÜR DİLERİZ ATAM!
VE ÖZÜR DİLERİZ ATAM BİR AVUÇ ÇAPULCUYA PABUÇ BIRAKTIK!