30 Ağustos 2010 Pazartesi

"Neden HAYIR" Sorusuna En İyi Cevap

Share "Neden HAYIR" Sorusuna En İyi Cevap

"NEDEN HAYIR" SORUSUNA BENDEN İYİ CEVAP VEREN OLAMAZ

Başlık çok iddialı gelmiş olabilir, hatta bazı okurlarımız "bu adam da iyice ukalalaştı" diyebilirler ancak kimse kusura bakmasın "söz konusu vatansa gerisi teferuattır." Belki bu yazdığım yazı yüzünden Türkiye'ye girişim ömür boyu yasaklanabilir, ben de ömür boyu sürgüne mahkum olabilirim ama artık yumuşak geçişlerin değil silkinişlerin zamanıdır. Dostlar bilenler bilir, bilmeyenler şimdi öğrenecek. Ben Yugoslavya parçalanırken gönüllü olarak parçalanma karşıtı gruplarda çalıştım. Üniversite yıllarımda bu tip gençlik örgütlerinde 5 yıl boyunca gönüllü olarak yer aldım ve bir ülkenin parçalanmasına şahit oldum.

İŞTE PARÇALANMA

Türkiye'den çıkarılalı tam 300 gün oldu ve bu günlerin 200'ünü eski Yugoslavya topraklarında geçirdim. Makedonya'da, Sırbistan'da, Hırvatistan'da, Bosna'da ve Kosova'da... Parçalanmanın sonuçlarını basit başlıklarla açıklayayım.

    - Millet kavramının yerini, ırk kavramı almış. - Birlikte yaşama kültürünün yerine, çatışma kültürü gelmiş. - Tokluk yerine açlık, iş yerine işsizlik yerleşmiş. - Dilencilik ve fuhuş başlamış. - Ve herkesin diline "ah tito nerdesin" cümlesi yerleşmiş.

GELELİM GÜZEL VATANIMIZA

Bu referandum da "evet" çıkması ne HSYK'nın yapısı, Ne Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkileri, ne sendikal hakların kısıtlanması, ne faşist diktanın kurulması v.s. tehlikelerini kapsamıyor. Bunlar büyük tehditler ama esas tehdidin yanında hiçbirşeydir. Esas tehdit FEDERASYON olma tehdidir. Gerisi zaten güzel yurdumuz FEDERASYON olursa hikaye olacaktır. Sakın kimse yanılmasın bugün sorun Türkiye'nin parçalanması değil, Türkiye'nin etnik ve mezhep temelli bir federasyon halini almasıdır. Buna Fener Kilisesi'nin ekümeniklik fantazisini ve buna bağlı olarak Vatikan'la sanki devletmiş gibi imzaladığı "Ravena Sözleşmesi"ni(bkz. www.vatican.va) de eklersek sorun kabak gibi karşımıza çıkar. 12 Eylül Referandumu ilk aşamadır, esas sorun referandumdan güçlü bir "evet" çıkması halinde ortaya çıkacaktır. Türkiye işte o zaman Tayyip Erdoğan'ın da dediği gibi "kapsamlı bir anayasa çalışmasına girecektir ve bu çalışma geniş tabanlı olacaktır."

ULUSLARARASI YASAL ORTAM HAZIR

1- Turgut Özal tarafından imzalanan Avrupa Özerk Yönetimler Yasası:


Avrupa Konseyi’nce 15 Aralık 1985 tarihinde imzaya açılan “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı, 2. Özal Hükümeti döneminde, 21 Kasım 1988 günü Strasburg’da imzalamış, Yıldırım Akbulut’un Başbakan olduğu 8 Mayıs 1991 tarihinde çıkarılan 3723 sayılı yasa ile onamıştır.

Türkiye’nin Anayasa ile belirlenen üniter yapısını değiştirmeye yönelik bu anlaşma, “özerk yerel yönetimler” öngörmektedir.

“Önsöz”ünde bu anlaşmanın; “Özerk yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin (…) idarede âdemi merkeziyetçiliğe dayanan” bir yapı oluşturulmasına önemli bir katkı sağlayacağı belirtilmektedir.

Zaten, “Özerk Yerel Yönetimlerin Anayasal ve Hukuki Dayanağı” başlıklı 2. maddesinde aynen; “Özerk yerel yönetimler ilkesi, ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda Anayasa ile tanınacaktır” deniliyor. AKP Hükümeti’nin, şimdi Anayasa’daki güvenceleri kaldırarak, Özal’ın bu taahhüdünün gereğini yerine getirme hazırlıkları içinde olduğu anlaşılmaktadır.

Anlaşmanın 3. maddesinde de “Özerk Yerel Yönetim Kavramı” şöyle tanımlanıyor:

“Özerk yerel yönetim kavramı yerel makamların, kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yürütme hakkı ve imkânı anlamı taşır”.

“Yerel makamlara verilen (bu) yetkiler, normal olarak tam ve münhasırdır” (Md. 4/4). Anlaşmayı imzalayan devletler, “yerel yönetimlerin (bu) temel yetki ve sorumluluklarını anayasa ya da kanun ile belirlemek” zorundadırlar (Md. 4/1).

Anlaşmaya göre; yerel yönetimlerin coğrafi sınırlarını da ilgili devlet dilediği gibi belirleyemez. Bunun için o bölgede yaşayan yerel topluluklara danışmak zorundadır (Md.5).

Anlaşmada “özerk yerel yönetimler”in ekonomik altyapısı da unutulmamış: “Yerel makamlara kendi yetkileri dahilinde serbestçe kullanabilecekleri yeterli mali kaynaklar sağlanacak”!

2- BM İKİZ YASALARI:

Malesef bu yasalar 2000 yılında Ecevit, Bahçeli, Yılmaz hükümeti döneminde imzalanmış ancak Türkiye'nin parçalanmasına hizmet edeceği anlaşıldığı andan itibaren rafa kaldırılmıştır. Fakat Erdoğan hükümeti iktidar olur olmaz ilk iş yasaları onaylamışlardır. Yasalar Doğu Perinçek'in bütün çabasına rağmen Cumhurbaşkanı Sezer tarafından imzalanmıştır hem de TSK'nın çekince koymasına karşın. Türkiye'nin bölünmesi için uluslararaı hukuki zemin hazırlayan BM İkiz Yasalarının temel maddeleri şöyle:

a. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.

b. Bütün halklar, ........, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.

c. ...... bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir. denmektedir.

HEM EŞBAŞKAN HEM PKK DAYANAKLARI AÇIKLADI ZATEN

Bakın şimdi gelelim bam teline. Geçen yıl Ağustos ayıydı. Apo 15 Ağustos'ta açılım planını açıklayacağım demişti. Ben erken davrandım ve planın hazırladığı merkeze dalıp planı ele geçirdim. Plan Washington merkezli Amerikan Kurdish International Network(AKIN) isimli kuruluş tarafından PKK'nın ABD'deki adamı Kani Gulam koordinatörlüğünde hazırlanmıştı. Apo'nun taleplerinin temelinde özerklik ve özerk bölgelerin doğal kaynaklarını kendilerinin kullanması amacı vardı. Yani hem Avrupa Bölgesel Yönetimler Yasası hem BM İkiz yasaları... Zaten Apo'da yasaların güvence altına alınması için uluslararası güçlerin kontrolünü ve korumasını talep ediyordu. Tayyip Erdoğan'da 12 Eylül referandumuyla ilgili yaptığı açıklamalarda satır arasında mertçe ifadeler kullanıyor. Diyor ki: "12 Eylül'den güçlü bir destekle çıkarsak, Avrupa Birliği yasaları çerçevesinde daha önemli adımlar atacağız." AB yasalarının dayatması açık: "bölge kalkınma ajansları sayesinde, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve buna bağlı olarak özerk bölgeler oluşturulması." Bu ifadeler AB'nin son Türkiye İlerleme Raporu'nda yer alıyor. Açarsak Apo'da, Eşbaşkan'da uluslararası yasalara atıf yaparak Türkiye'nin federasyon olması yönündeki darbeleri vuruyor.

ÖNCE FEDERASYON

Apo, İmralı'dan sürekli ötüyor ve diyor ki: " Bizim amacımız ayrı devlet değil biz özerk bölgeler istiyoruz." Bunu sürekli dillendiren kesimlerde örneğin Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'de aynı şeyleri söylüyor. Elbette öyle diyecekler çünkü üniter bir devleti hemen parçalamak mümkün değildir. Önce federasyon yapmak gerekir. Tabi bu federasyon birleştirme amaçlı değil parçalama amaçlı olmalıdır.

MİLLİ VE GAYRI MİLLİ FEDERASYON

Kimse şaşırmasın milli federatif yapılar ve gayri milli fedaratif yapılan vardır. Bunlar tarih boyunca ortaya çıkmıştır. Milli federatif yapılar bölgelerinde kendilerine yakın etnik grupları slav kökenli tarifiyle "Narodnizm" yani milletleşme etrafında toplarken gayri milli federasyon yapıları birbirine yakın etnik grupları birbirine kırdırır. Örneğin SSCB Doğu Avrupa, Orta Asya, Kafkasya ve İç Asya'yı "Sovyet" milli kimliği etrafında toplamış milli bir fedaratif yapıdır. Yugoslavya'da asıl amacı tüm Balkanları birleştirmek olan ama en azından orta Balkanları birleştirip "Yugoslav" milli kimliğini oluşturarak kurulmuş bir federatif yapıdır. Çekoslovakya için de aynı tanım geçerlidir. Gayrı milli federasyonlarsa tamamen etnik kimlikleri öne çıkaran ve milletleri ırki özellikleri öne çıkararak yapılandırmaya çalışan emperyalist projelerin ürünüdür. Örneğin aynı dili kullanan, aynı kültüre sahip Kore bile 1950'de NATO saldırısıyla iki ayrı devlete bölünmüştür ama tam bölünmeden önce federatif bir yapı oluşmuştur. Çekoslovakya referandumla, Yugoslavya dünyanın en kanlı içsavaşıyla parçalanmıştır. Yugoslavya'da bugün Bosna üç bölgeli, Sırbistan iki bölgeli bir federasyondur. Makedonya'da da adı konmamış ama "Multi Ethnical State" yani "çok etnikli devlet" tanımı altında bir federatif duruş vardır. Bu karmaşık tanımlamayı şöyle özetleyebiliriz: dünya halkarının yararına kurulan federasyonlar millet yaratır ve sınırları genişletir. Emperyalizmin yarattığı federasyonlarsa milletleri böler ve sınırları küçültür. Çünkü ne kadar küçük parça o kadar ırkçı topluluk doğuracak ve bu ırkçılık emperyalizmin hizmetine sunulacaktır. Bu yüzden diyoruz ki: bugün Türkiye'de özerkliği savunanlar ırkçıdırlar!!! ve her küçük ırkçı yapı gibi emperyalist kuklası olmak zorundadırlar. O yüzden bazı ülkeler mandayı bağımsızlık sanıp Amerikan bayraklarıyla kutlama yaparlar...

TESEV, EŞBAŞKAN, KARAYILAN, BAYDEMİR VE AHMET TÜRK

Bu yazıya komplo teorisi diyebilecek olanlara son bir ay içindeki açıklamaları hatırlatıyorum:

TESEV: "Türk kimliği ırkçıdır. Anayasa'dan Türk vurgularının çıkartılması gerekmektedir." Yani millet ortadan kalksın yerine etnik gruplar öne çıkarılsın... Bir başka değişle esas ırkçılık hakim olsun.

EŞBAŞKAN: "Biz Afganistan'a nasıl asker gönderdiysek NATO'da Kuzey Irak'a asker göndermeli." Yani Kuzey Irak'taki kukla yapıyı NATO Türkiye'ye karşı korusu. Ayrıca biz Afganistan'a niye gittik ki?

KARAYILAN: "Silah bırakmaya hazırıç ama silahlarımızı BM devraslın ve bize güvence versin." Yani BM İkiz Yasaları çerçevesinde özerk yapıların güvenliği sağlansın.

BAYDEMİR: "Türk bayrağının yanında sarı kırmızı yeşil bayrağımız dalgalansa ne olur?" Yani... Buna Baydemirce bir yanıt vermeden edemeyeceğim: "has.....tir..."

AHMET TÜRK: "Demokratik Toplum Kongresi barış için silah bırakılmasını ve silahların BM gözetiminde devredilmesini istemektedir."Yani, kandil ne diyorsa o...


SON SÖZ!!!

Ey büyük milletimiz, sürgündeyim ama bu durumum Türkiye'nin önündeki süreci aktarmam için önümde bir engel değil tam tersine gerçekleri daha iyi görmem için bir fırsat. Federasyonları da biliriz, federasyon dayatmalarının sonuçlarını da... Belki bu yazımdan sonra Türkiye'ye girişimin önüne başka engellerde konacak ama artık kellemiz koltuğumuzda vuruşma zamanıdır. Lütfen bu yazıyı ulaştırabileceğiniz her yere ulaştırın ve yaygın biçimde okunmasını sağlayın... Uzun bir yazı olduğunun farkındayım ancak Türkiye'nin referandum sürecinde nasıl bir handikapın içinde olduğunu gözler önüne sermek zorundayız. Bizi lütfedip okuyan değerli okurlarımıza kalemimizin bütün çizgilerinin gücüyle tehlikeleri hatırlatmak ve bu tehlikeleri paylaşmalarını talep etmek durumundayız. Sürgündeyim, bir Türk evladı olarak Türkiye sınırlarında olalım yada olmayalım bildiğimiz tek bir gerçek vardır. Eğer Türkiye varsa bütün düyna Türkleri güvence altındadır eğer Türkiye yoksa dünya Türkleri tehdit altındadır ve bu kapsama Türkiye sınırlarından dünyaya dağılan herkes dahildir. Türkü de Kürdü de...

TEOMAN ALİLİ29 Ağustos 2010

30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun!

Share .
.
.

.









29 Ağustos 2010 Pazar

Molla zihniyetine hayır!

Share
Alınan örnek açık. Asla böyle olmayız demeyin, herşey istedikleri gibi gitmeye devam ederse Türkiye'de de bu tablo görülecek. İnceleyin, araştırın. Önerilen, millet için değil kendileri için düzenlenmiş taraflı bir anayasadır. 12 Eylül'de yapılacak referandumda Recep Tayyip Erdoğan anayasasına hayır!

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Bundan 67 yıl önce..

Share Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda dümen yapıldığı...

“Öğretmen”lik sınavında 120’de 120 doğru çıkaranların, cemaat-tarikat mensubu olduğu... Tesadüfe bak, karı-koca veya aynı evi paylaşan tiplerin, imkânsız skora ulaştığı... Soruların sızdırıldığı, iddia ediliyor.

*
Sene 1943.

*
Ankara Atatürk Lisesi’nin en pırıltılı iki öğrencisi -birbiriyle canciğer- devlet bursuyla yurtdışında eğitime gidebilmek için, Milli Eğitim Bakanı’nın makam odasına girerler. Bakan bakar çocuklara, “sen oğlum, fazlasıyla hak ettin, gideceksin” der... Sonra öbürüne döner, “sen oğlum, fazlasıyla hak ettin ama, gönderemem, kalacaksın” der. Çocuklar çıkar odadan...

*
“Kalan” elini cebine sokar, yıllardır biriktirdiği harçlıklarını “giden”e uzatır, al bunu lütfen, hiç olmazsa amacımı kısmen gerçekleştireyim der... Kucaklaşır, vedalaşır iki arkadaş.
*
Giden, Gazi Yaşargil.

*
Kalan, Can Yücel.

Milli Eğitim Bakanı’nın oğlu!

*
“Torpil yapıldı” demesinler diye, hak ettiği bursu alamayan Can, hiç kırılmaz babasına... Vekil oğlu olmak, hep ağır gelmiştir ona zaten... Protokol “portakal gibi bi şey”dir onun için, bi kez olsun binmez makam arabasına... Türkiye’nin en heyecan verici şairi olur, diliyle, zekâsıyla eşsizdir ama, bana göre en muhteşem şiiri, boyun eğmeden yaşadığı hayatının ta kendisidir... “Ömrümce muhalif yaşadım, onun için kan grubum RH negatif” der... İçeri tıkılır, kitapları toplatılır, tınmaz bile... Alnı açık yürür, Cambridge’e gitmeyi başarır.

*
Gazi, İsviçre’ye gider, Almanya’ya, oradan ABD’ye... Beyin cerrahisinde çığır açar, ordinaryüs olur, ABD’de “yüzyılın adamı” seçilir. Türkiye ise, askerlikten kaçıyor diye, vatandaşlıktan atarak ödüllendirir onu! Vatansız kalır... Sonra utanıp, Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet Madalyası ve Milli Egemenlik Onur Ödülü verdiler, orası ayrı.

*
Gazi’nin oğlu olur, “Can” adını koyar...

Can’ın oğlu olur, Gazi elinden tutar, cerrah yapar... “Rengahenk” isimli kitabını Gazi’ye ithaf eder Can, “Beynin Piri Reis’i” der arkadaşı için.

*
Ve, son nefesini verirken, ABD’den gelen oğlu, kulağına eğilir Can’ın, “Gazi’nin selamı var, seni çok seviyor” der... Can’ın duyduğu son sözlerdir bunlar, gülümser, kapatır gözlerini.


*
Aynı dakikalarda, binlerce kilometre uzakta, Can’dan gelen paketi açar Gazi... Arkadaşının son eseri “Mekânım Datça Olsun” isimli kitap çıkar içinden... Açar kapağını, bakar ilk sayfasına ve ağlayarak okur, son el yazısını: “Gazi, gözümün bebeği, giderayak...”

*
Offf, of.

*
Öz oğluna bile hak ettiğini vermeye utanan Milli Eğitim terbiyesinden... Torpille, tezgâhla, şaibeyle kaynamaktan utanmayan Milli Eğitim zihniyetine.
*
Dönem arkadaşına cebindeki parayı, üstüne yüreğini çıkarıp veren pırıl pırıl öğretmen oğlundan... Dönem arkadaşının cebindeki parayı, geleceğini çalan ahlaksız öğretmen bozuntusuna.
*
Değerli öğretmen adayları...“Her Şey Sende Gizli” şiirinde şöyle der Can:

Gülebildiğin kadar mutlusun

Üzülme, bil ki...

Ağladığın kadar güleceksin

Sakın bitti sanma her şeyi...


*
Sakın bitti sanma...

Her şey sende gizli.

Boyun eğme asla.

Cumhuriyet’e sahip çık.




- YILMAZ ÖZDİL

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Anında görüntü!

Share .
.

“PKK itirafçısı” gazetelere konuştu, o albay 8 kişiyi öldürüp gömdü dedi, o albaya “anında” 8 defa müebbetle dava açıldı; PKK’yla çatışırken vurulup tekerlekli sandalyeye mahkûm olan onur madalyalı o albay, onuruna yediremedi, kendi canına kıydı...

“PKK itirafçısı” Kızıltepe’de öldürülen albayı aslında öbür albay öldürttü dedi, cinayetle suçlanan albaya “anında” 9 defa müebbet istendi... “PKK itirafçısı” kitabevine bombayı atanlar şunlar şunlardır dedi, şunlar şunlar denilen astsubaylar “anında” hapse tıkıldı... “PKK itirafçısı” o albay bizi koruyor dedi, o albay “anında” tutuklandı... “İtirafçı gizli tanık” her şey onun başının altından çıkıyor dedi, Başsavcı “anında” içeri atıldı... “İtirafçı gizli tanık” orgeneral darbe yapacak dedi, orgeneral “anında” sanık oldu... “İtirafçı gizli tanık” bunlar çete dedi, gazeteciler profesörler rektörler sendikacılar generaller doooğru Silivri’ye... Hava Kuvvetleri Komutanı’na “İtirafçı ol, kurtul” teklifi yapıldı... “PKK itirafçısı” Genelkurmay Başkanı’nın oğluyla kankayım, tayinlerde bize kıyak yapıyor dedi, vaaaayyy diye 9 sütuna manşet yapıldı, sonra aynı itirafçı çıkıp, yazılanların hepsi yalan dedi, tek sütun haber bile yapılmadı... “İtirafçı gizli tanık” mektup yazdı, bunlar aslında PKK’lı, amirallere suikast yapacaklar dedi, yarbay kendi kafasına sıktı, Karşıyaka Mezarlığı’na, teğmenler “anında” demir parmaklıkların arkasına, Hasdal Cezaevi’ne... “PKK itirafçısı” tuğgenerali bi asker öldürdü, öldüren askeri de bi başka asker öldürdü, neden öldürdüklerini öğrenemedim, araştırıyorum dedi, o dönemin bütün subayları “anında” sorguya alındı.

*

“PKK elebaşısı” Murat Karayılan, “Öcalan’la konuştular, ateşkes ilan ettik. Aslında Öcalan aradan çekilmişti, karşı taraftan diyalog talebi gelince, önderimiz bir fırsat daha verdi” dedi.

*

AKP “anında” açıklama yaptı.

“Külliyen yalan” dedi.

“Provokatör bu” dedi.

Yılmaz ÖZDİL
21 Ağustos 2010
yozdil@hurriyet.com.tr

Geleceğimiz için referandumda "HAYIR" diyeceğiz!

Share ..
..

.

Katil Öcalan Hızını Alamadı Katalan Meclisi İstedi

Share ‘Kürtler ibadet eder gibi demokratik özerkliğe çalışmalı’

Öcalan, avukatları aracılığı ile örgüte ve yandaşlarına mesaj gönderdi.

Özerklik konusunda Katalan örneğini veren Öcalan, “Ya Meclis olur, ya da halkın bir kongresi. Katalanlar bir proje hazırlayıp sundu. İspanya Anayasa Mahkemesi de onayladı. Özerklik projesi böyle somutlaştırılmalı” dedi

İMRALI’da çarptırıldığı ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasını çeken PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığı ile örgüte, “Kürtler ibadet eder gibi demokratik özerklik üzerinde çalışmalı. Demokratik özerklik Kürtlere ekmek ve sudan daha önemlidir” mesajı gönderdiği ileri sürüldü.PKK çizgisindeki bazı internet sitelerinde yer alan yazılarda, Abdullah Öcalan’ın Çarşamba günü avukatlarıyla yaptığı görüşmede verdiği ileri sürülen mesajları yer aldı. Öcalan, hem PKK’nın gizli şehir yapılanması olan Kürdistan Topluluklar Birliği Türkiye Meclisi’nin (KCK/TM), hem de devletin zorlanması üzerine tüm yükün kendi omuzlarına yıkıldığını söyledi.

‘Referandum suni gündem’

Kürtlerin gerçek gündeminin ‘demokratik özerklik’ olduğunu kaydeden Öcalan’ın, “Bu referandum Kürtlerin gündemini değiştirmek için ön plana çıkarılıyor, suni bir gündemdir ” dediği ayrıca tanınmış kişilere provokasyonlar olabileceği yönünde uyarıda bulunduğu belirtildi.

Abdullah Öcalan ‘demokratik özerklik’ tarifi yaparken “Demokratik ulus bir ruh ise demokratik özerklik bedendir. Demokratik özerklik, demokratik ulus inşasının ete kemiğe bürünmüş halidir, onun somutlaşmış, bedenleşmiş halidir” dedi.

‘Ekmek ve sudan önemli’

‘Demokratik özerklik’ konusunu İspanya’da Katalanların da tartıştığını kaydeden Öcalan, “Bu özerklik konusunda bir proje hazırlayıp sundular. İspanya Anayasa Mahkemesi de bu projeyi birkaç noktası hariç onayladı. Demokratik özerklik projesini somutlaştırmalı, somut bir şekle getirmelidir. Çok tartışsınlar, gece gündüz ibadet eder gibi ekmek su kadar lazım olan bu demokratik özerklik projesi üzerinde çalışmalıdırlar. Belki bazen aç kalınabilir, az yenilip az içilebilir ama demokratik özerklik Kürtlere ekmek ve sudan daha önemlidir” ifadelerini kullandı.


Öcalan’a göre ‘demokratik özerklik’

*Siyasi Boyutu: Bu boyutta bir meclis olur. Ya da halkın bir kongresi olur. Bu kongre Demokratik Toplum Kongresi’dir.

* Hukuki Boyutu: Demokratik özerklik projesinin hukuki statüsünü ifade eder. Katalanlar bunu ‘status’ olarak ifade ediyorlar. Yani hukuki olarak Kürtlerin statüsü ne olacak? Bu belirlenerek Anayasa ve yasalara yansıtılır. Yasalarla demokratik özerkliğin çerçevesi içeriği belirlenir.

* Ekonomik Boyutu: Ekonomik sistem olarak kapitalizmi kabul edemeyiz. Belki kapitalizmi tam olarak ortadan kaldıramayız ama önemli oranda kapitalist ekonomik sistemi değiştirebilir, onu aşındırabilir, kendi ekonomik sistemimizi kurabiliriz. Bu sistemde halkın ekonomisi olur, bir kısmını da özel ekonomi oluşturur.

* Kültürel Boyutu: Kürtçenin Türkçe ile ilişkisi nasıl olmalıdır, anadilde eğitim nasıl yapılabilir, demokratik ulusun dil politikası nasıl olmalıdır, bunlar tartışılmalıdır. Bir eğitim politikası oluşturulmalıdır. Kürtler kültürel soykırımı tam olarak nasıl aşabilir, bunu da bolca tartışıp, bilince çıkarmalı ve kültürel soykırımı aşmalıdır.

* Öz savunma boyutu: Biz buna güvenlik boyutu da diyebiliriz. Yani burada soykırımı ele alıyoruz. Sadece fiziki değil kültürel ve her çeşit soykırımdan bahsediyorum. Öz savunma KCK, PKK tarzı silahlı yapılanmayı değil halkın kendi güvenliğini sağlamasını ifade eder. Mesela askeriyede yer alacaklar mı, bunlar tartışılır. Korucular nasıl lağvedilecek bunlar tartışılmalıdır.

* Dİplomasi Boyutu: Bu da Kürtlerin diğer halklarla, toplumlarla olan ilişkilerini ele alır. Komşu çevre ülkeler ve diğer parçadaki Kürtlerle ilişkiler olur. Diğer toplumlar ile nasıl bir ilişki istiyoruz, onlarla nasıl yaşamalıyız? Diplomasi boyutu bunu karşılar.”

www.gazetevatan.com
20.08.2010

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Katillerin Demokratik Özerklik Hayali

Share

Bir hafta önce Baydemir, önceki gün Karayılan ‘Özerklik’ dedi. DTK da dün ’Demokratik Özerklik’ konusunun tartıştışıldığı olağan kongresini Diyarbakır’da topladı. BDP kongreye tam kadro katıldı

Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) ‘Demokratik Özerklik’ konusunu tartışmak üzere 2 gün sürecek olağan kongresi dün Diyarbakır’da başladı. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Başdemir 1 hafta önce konuyu gündeme taşımış, tartışmalara neden olmuştu. PKK liderlerinden Murat Karayılan da önceki gün gelecek hafta özerklikle ilgili önemli bir açıklama yapacağını duyurmuştu. PKK’nın özerklik karşılığında ilah bırakibeleceği tahminleri yapılmıştı. BDP İl binasında yapılan toplantıya BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, kapatılan DTP’nin siyasi yasaklı eski Genel Başkanı Ahmet Türk, siyasi yasaklı eski milletvekili Aysel Tuğluk, BDP’li milletvekilleri, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, DEP’in eski Milletvekili Leyla Zana da katıldı.

DTK Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Genç, PKK’nın şimdiye kadar 17 kez ateşkes ve eylemsizlik kararı aldığını belirterek, “Referanduma hazırlanan Türkiye’de tehlikeli eşiğin aşılması gerekir. Demokratik çözüm ve barışa kapı aralamak için, artık silah yerine diyalog ve müzakere ile çözümün önünün açılması için bir şansa daha itiyaç olduğunu düşünüyoruz” dedi. Genç, Baydemir’in geçen hafta Tunceli’de gündeme getirdiği özerklik konusuna değinirken, şöyle konuştu:

‘Tek somut öneri’
“Eldeki tek somut çözüm önerisi olarak duran ve Türkiye’yi birleştirme ve demokratikleştirme projesi olarak tartışmaya açılan ‘demokratik özerklik’ talebi, bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olanlarca, ‘bölme projesi’ olarak sunulmakta, üniter yapıyı bozacağı iddia edilmektedir. Oysa demokratik özerklik önerisinin tam 90 yıllık tarihi sözkonusudur. Arapça karşılığı muhtariyet olan özerkliği Kürt sorununda çözüm formülü olarak ortaya atan ve böyle uygulayacaklarını ilk söyleyen kişi de Mustafa Kemal Atatatürk’tür. Bugün Kürtler’in dillendirdiği bu çözüm önerisini Atatürk’ün kurduğu ülkeyi korumak adına hareket edenlerin suç sözcüğü haline getirmesi, Türkiye’nin kurucu tarihi ve liderine ne denli yabancılaştığının da göstergesidir. Öneriyi tehdit olarak değerlendirenlerin, Mustafa Kemal’in Kürtlere özerklik verilmesine yönelik yaptığı açıklamalara bakmalarını öneriyorum.”

‘1921’in temel ilkesi’
Genç, 1921 Anayasası’nın temel ilkesinin ‘özerklik’ olduğunu öne sürerek Cumhuriyet ilanından sonra yürürlüğe giren 1924 Anayasası’nın demokratik özü terk ederek, katı merkeziyetçi idare anlayışını benimsediğini, ondan sonra çıkan Kürt isyanları dahil siyasi sorunların da kaynağını teşkil ettiğini iddia etti. İlk Büyük Millet Meclisi’nin Kürtler’e özerkliği resmen verdiğini öne süren Genç, “İngiliz ve Fransız arşivlerine göre 10 Şubat 1922’de Meclis’te yapılan gizli oturumda Kürtler’e özerklik tanıyan yasanın kabul edildiğinden söz edilir” diye konuştu.

Toplantıda ölen PKK’lılar için saygı duruşunda bulunuldu. Leyla Zana da bir süredir ilk kez bir toplantıya kaldı.

www.gazetevatan.com
08.08.2010