23 Eylül 2012 Pazar

Babalık ve Kocalık Haklarından Men? / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Share
Babalık ve Kocalık Haklarından Men?

Uzun zamandır canım yazı yazmak istemiyor.

Yazılmadık bir şey kaldığına da inanmıyorum ayrıca. Dahası bir tiksinti geldi yazmaktan. Ülkede okurdan çok yazar var. Arz-talep dengesi tamamen bozuldu. Tabakhaneye gübre yetiştirir gibi işi günde beş-altı yazı yazmaya götürenlerimiz var. Kendini tatminden, şizofreniden başka bir şey değil.

"Tarihe tanıklık etmek", "gelecek kuşaklara bir şeyler aktarmak" gibi klişeler mide bulantısından öteye geçemezken, "gazetecilik" denilen meslek de bir ağız ve kalem ishaline dönüşmüş durumda..

Televizyonlarda gırtlaklarını paralarcasına bağıranları, "bugün ne yapsam da medyada kendimden bahsettirsem"diye düşünmekten uykusuz kalanları, kendi kendine tuhaf misyonlar edinip ortalıkta Rahibe Tereza gibi dolananları gördükçe her şeyi geride bırakıp dağ başına çekilmek; civciv, ördek yetiştirmek istiyor insanın canı.

Bu ruh hali içinde "Balyoz" konusunda bir şeyler karalamaya çalışacağım.

Eski tadı -tuzu verecek bir yazı olamayacak, bir kaç takipçimizden özür dilerim.

- Verilen cezalar arasında "babalık ve kocalık haklarından men" gibi bir ceza var, bunun üzerinde yeterince durulmadı.

Yargılamayı yapanların içindeki büyük kini yansıtan esas ceza buydu bence.

Hukuken tam olarak mantığı ve karşılığı nedir bilmiyorum ama sanırım bu yolla eş ve çocukların cezaevi ziyaretini engellemiş oldular. Yani aileler de cezalandırıldı. Siz misiniz duruşmalarda yakınlarına destek veren,marş söyleyen, çadır kuran, basın açıklaması yapan!

Bu nasıl bir kindir, nasıl insanlıktır, nasıl müslümanlık, nasıl bir vicdandır?

-Balyoz davasında hükmün açıklanması ile birlikte Ergenekon davasına daha da hız verileceği anlaşılıyor.

Bunun işaretleri bir süredir vardı zaten. Savunmalar engelleniyor, sanık sorguları yapılmıyor, söz hakkı dakikalarla sınırlanıyor vs.

Esasen, her ne kadar "Ergenekon"dan "ana dava" diye söz edilse de "ana dava" aslında Balyoz'du. Önce "darbebin varlığı" sözümona "kanıtlandı", şimdi sıra bu "darbe girişiminin" sivil ayağını oluşturanlarda. Yani "Ergenekon" sanıklarında.

Aslında önce Balyoz'u, sonra Ergenekon'u açmaları daha mantıklı olacaktı ama güç sınayarak gittikleri ve TSK üst düzeyinin bu kadar kolay teslim olacağını kestiremedikleri için işe "önemsiz" sivillerden başladılar.

- AKP'nin ve cemaatin özel yetkili mahkemelerinden farklı bir karar beklenmiyordu ama hiç değilse mahkemenin "bağımsız" olduğunu düşündürtmek, bu yoldaki eleştirileri boşa çıkarmak için bir parça gayret gösterebilirlerdi, onu da yapmadılar. Tutukluların tümüne ceza vermek örneğin..

Bazı tutuklu sanıkların beraatine karar verilse "uzun tutukluluk" konusundaki eleştiriler biraz etkisiz kılınmış olurdu mesela. Bu mahkemeden böyle bir davranış beklediğimden değil, kinin sadece hukukun değil aklın ve mantığında nasıl önüne geçtiğinden bahsediyorum.

Aynı şeklide, haklarında ceza hükmü verilen tutuksuz sanıkların tümü hakkında ayrı bir tutuklama kararı çıkartarak temyiz sürecini dışarıda geçirmelerine meydan vermemek de aynı kin psikolojisinden kaynaklanan bir aşırılıktı.

-Televizyonlarda yapılan yorumlar her zamanki gibi utanç vericiydi. 12 Eylül darbesinin şakşakçısı Nazlı Ilıcak kanal kanal dolaşıp "Türkiye'nin darbelerle yüzleştiğini" anlattı.

Normal şartlarda Ankara'da açılan 12 Eylül davasının sanıkları arasında olması gereken bu kadın, demokrasi ve "askeri vesayet" gibi konularda ahkâm kesti de kesti.

- Artık hiç bir şeye şaşırmamakla birlikte, Milliyet gazetesi Ankara Temsilcis Fikret Bila'nın CNN-Türk ekranlarında yaptığı değerlendirmeler bir miktar şaşırttı beni.

"Türkiye'de artık hiç kimse darbe yapmaya cesaret edemeyecek"

dedi Bila..

"Demokrasimiz için hayırlı olmasını" diledi, asker-sivil ilişkilerinin AB standartlarına ulaştığından dem vurdu. Balyoz ve Ergenekon davalarının emperyalist bir kurgu dolduğundan bahseden sanık yakınları ve avukatlarına da "bunlar siyasi değerlendirmeler" şeklinde burun kıvırdı. oysa en "siyasi" değerlendirmeyi kendisi yapmaktaydı.

Sen yıllarca "Ankara'nın Genelkurmay'a en yakın gazetecisi" payesinden ekmek ye, bilgi vererek maaşının yükselmesine sebep olan askerler sahte delillerle hapse tıkılınca da "demokrasinin galip geldiğinden bahset!

İşte medyanın içinde yuvarlandığı karakter çukurunun seviyesi!Yazıklar olsun..

Sanırım korkuyor. 28 Şubat soruştırmasının şapkadan daha ne tavşanlar çıkaracağı belli değil çünkü. Umarız, korkunun ecele faydası vardır...

- Ve geldik işin bam teline, yıllaradır yazıp çizdiğimiz yere: Bu insanlar onlarca yıl hapis yatacaklar mı?

Çoğunun 60-70 yaşında oldukları düşünülürse, ömürlerini Silivri zindanında mı tamamlayacaklar?

Tabii ki hayır...

"Müjdeli haber" AKP'nin ve cemaatin ulak oğlanı Rasim Ozan Kütahyalı'dan geldi.

Beyaz Tv'deki "Dinamit" adlı sirkte coşan Kütahyalı, "yeni anayasanın" tamamlanmasından sonra bir "genel affın çıkarılacağını" ve bugün ceza alan bu askerlerin genel afla serbest bırakılacaklarını "müjdeledi".

Haberin "sağlam yerden" olduğunu eklemeyi de ihmal etmedi.

Oğlan bir de "Komutanların yıllarca yatmalarına razı olmayıız!" diye bağırdı iyi mi?

Desenize yarın öbür gün bizler Türk askerlerinin terörist başı ile aynı çuvala konup "affedilemeyeceğini" savunurken bu oğlan, bu oğlanın karısı ve türevleri bizi "vicdansızlıkla", "yaşlı başlı insanların hapiste çürümesini istemekle" suçlayacaklar.

Dahası "bizim" cenahtan da destek alacaklarına kalıbımı basarım. "Öcalan solun doğal lideridir" manşetleri boşa atılmadı çünkü.



Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN), 23 Eylül 2012
Açık İstihbarat

0 Yorum Yaz:

Yorum Gönder